Pages

20 Ağustos 2012 Pazartesi

Cam Boncukların Renklendirilmesi


Renksiz saydam camın karısımı daha önce belirtildiği gibidir. Ama Anadolu’daki cam boncukların yapımında kullanılan renkler, değisik bir yorumla
irdelenirse bu renklerin kullanılmasında ilginç bir oranın varlığı görülür. Genellikle
en çok kullanılan mavi ve beyaz renktir. Yesil neredeyse hiç kullanılmamaktadır.
mavi cam, kendi kendine olusan açık bir yesilden sonra en kolay elde edilen renktir.
Bu kolaylık su nedene dayanır. Kobalt oksit cama mavi rengi verir. Kobalt doğal
olarak çok değisik yapılarda bulunur. Ama bu değisik yapılar, sonuçtaki rengi pek değistirmez. Baska bir deyisle içinde kobalt buluna herhangi bir katkı, cam boncuğu her durumda mavi yapar. Kobalt oksit dıs görünüsü ile simsiyahtır. Boncuk ustasının fırınının yanma özelliklerinin değismesi az oksijenle ya da çok oksijenle yanması hızlı soğutma ya da yavas soğutma gibi değisik durumlarla karsı karsıya bile kalsa sonuçtaki cam genellikle hep aynı tonda mavi olur. Mavi en kolay elde edilen renk olması nedeniyle cam teknolojisinin gelismesi için bir sans olarak kabul edilebilir. Çünkü böylelikle hemen her kültür için inanılan gök rengi olan mavinin niçin cam boncuk yapımında bu kadar çok kullanıldığı biraz daha açıklığa kavusur. Mavi rengi veren ikinci madde de bakır oksittir. Kobalt, fiyat olarak bakırdan çok pahalıdır. Ama kobaltın yaklasık olarak 10 katı bakır, benzer maviyi ve gereken koyuluğu verir. Bakırı bulmak çok kolaydır. Üstelik Anadolu’da bakır çok bulunur.
Cam boncukçuları, bakırı ısıtıp suya atarlar. Böylece bakır oksitlenir ve bakır oksit küçük pullar biçiminde suyun içine birikir. Bakır oksit hazır olarak bulunamadığı zaman bu kullanılabilecek en kolay yoldur. Bu yolla elde edilen bakır oksit görünüs bakımından siyah renklidir. Ancak bakırın camcılık yönünden ilginç bir tehlikesi de vardır. Eğer cam karısımını eritme sürecinde, gerekli olan hava yetersiz olursa
maviden yesilimsi-mavi ye, sonra renksizliğe, sonra kırmızıya, kırmızıdan da avanturine denilen saydam olmayan bir kızıl kahverengiye dönüsebilir. Daha da fazla indirgersek, bakır parçacıkları cam içinde ayrılır ve yıldız tası gibi pırıltılı görüntülü bir cam elde edilir. Görüldüğü gibi binlerce yıllık deneylere dayanan yalın görünüslü bir cam fırının içinde gelisen bir dizi olay, maviden baslayan ve çok sasırtıcı biçimde sonuçlanan
çok ilgi çekici yorumlara kadar ulasabilmektedir. Bu karmasık kimyasal olayın teorik yapısını bilmeksizin sadece fırını basında deneyerek ve yasayarak gören bir boncuk ustası için isin baslangıcı ve sonucu arasında ortaya çıkan bu değisik özellikler herhalde çok sasırtıcı ve etkili olmustur. Eski yöntemleri ve malzemeleri geleneksel yollarla kullanan cam boncuk ustalarının mavi rengin değisik matlıkta olanlarını
kullandıkları sık sık görülür. Buradaki ilke mavi rengi matlastırmak değil, beyaz olan opal camın içine gerektiği kadar mavi renk karıstırma islemidir. Böylece opal ve mavi arasındaki karısım değisiklikleriyle çok çesitli tasarım ve tonlarda mavi renkler elde edilmektedir. Opal, oldukça değisik özellikler tasıyan bir cam yapısıdır. Opal cam gerçekte herhangi bir camdır. Diğer camlardan önemli bir değisikliği yoktur. Yalnız içine öyle
bir katkı konmustur ki, soğuma sırasında cama ilginç bir özellik kazandırır. Cam karısımına %5 oranında kalsiyum flüorin eklenip fırında iyice eridiğinde genel görünüsüyle renksizdir. Ama soğurken bir faz ayrımına uğrar ve opallesir. Yapısı cam içinde baska bir camdır. Opalin renklendirilmesinde çesitli yollar kullanılmıstır.
Mesela, pembe opal yapmak için mangan eklenir. Ama gerçekte normal camı renklendiren her sey opali de renklendirir. Opalin tam beyaz olması için ise camın karısımının temiz olması gerekir. Mavi opal için kobalt kullanılmıstır. Mora dönük olan maviler için kobalt, yesile dönük olan maviler için bakır gerekir. Opal
yapımında kullanılan malzeme genellikle zor bulunur ve ısı tekniği açısından bazı önemli incelikleri vardır. Belki de cam boncuk geleneğinde beyaz opalin az kullanılması bu teknik zorluklardan kaynaklanmaktadır. Genel olarak cam teknolojisinde, sarı rengi elde etmek için iki temel kosul vardır. Birincisi, katkı ikincisi ise ısıl islemlerdir. Kadmiyum-selenyum-sülfür, sarı rengi elde etmek için kullanılmıstır. Ama sarı, geleneksel boncuk yapımında en zor ulasılan renklerdendir. Çünkü bu rengin elde edilmesinde çok hassas “ısıl” islemler
gerekir. Örneğin böyle bir karısım eritilip hızla soğutulursa elde edilen renk, kirli kahverengidir. Hatta daha hızlı soğutulursa, yesil bile olur. Rengin sarılığı, sıcak camın kaç derecede ve ne kadar süreyle tutulduğuna bağlıdır. Isı ve süreyle iliskili olarak renkler değisir. Kirli-yesil, kirli-kahverengi, kirli-kavuniçi, turuncu, parlak
kırmızı ve ondan sonra opal sarı gelir. Geleneksel yollarla sürdürülen boncuk fırınlarının soğutma bölmelerinin çesitli kesimleri değisik ısıdadırlar. Böyle bir düsünceye göre biçimlendirilen boncuğun soğutulduğu bölgenin ısısı bile sonuçtaki rengin olusumunu etkileyebilir. Biçimlendirilen camın islenmesi sırasında geçen sürenin uzaması, soğutma süresini kısaltır. Eğer çok çabuk biçimlendirilen bir ürün ise bu defa uzun bir soğutma süresi gerektirir. Eski cam boncuk uygulamalarında, özellikle yüzyıllar öncesinden gelen örneklerden anlasılır ki, biçimlendirme sırasında soğuyan camı, değisik islemler için pek çok kere ısıtmak gerekmistir. Đste bu yüzden de çok parlak ve canlı sarılar elde edilebilmistir. Çünkü biçimlendirme süresinin uzaması aynı zamanda bir anlamda ısıl islem süresi olarak is görmüstür. Zaten bu cam karısımlarında, kolay biçimlendirmek isteğinden ötürü soda oranı yüksektir. Bu da sonuca olumlu yönde etki yapmaktadır. Özet olarak sarı renk Türkçe’de yaygın ve eski bir camcılık terimi olan “tavlama ustalığı” olarak kabul edilebilir. Buradan söyle
bir değisik sonuç da çıkabilir. Geleneksel yolla çalısan boncuk ustası, yaptığı biçim için ayırdığı süreyi uzattıkça, daha basarılı sarı renk elde edebilir. Ama isin ekonomik yanı nedeniyle hızlı çalıstıkça bu kez de sarı renkten uzaklasmaktadır. Sarı ve beyaz renkler, basarılı bir cam ustalığıyla yapılmazsa zamanla çatlaklar
olustururlar. Boncukçular, uzun deneylerin verdiği bilgiyle sarıyı içe, beyazı dısa koyarak bu çatlakları bir ölçüde önlemeye çalısmıslardır. Çünkü iç yüzey, çekme gerilimi dıs yüzeyse basma geriliminde kalır. İç yüzeyde çatlak olusamayacağı için, çatlağın büyümesi zordur. Dıs yüzeyde basınç altında olduğu için, olusan bir çatlak ilerleyemez. Yani boncuk, sarı üzerine mavi renk sarılarak aynı etkiyi verebilecekken
daha pahalı olduğu için, cam ustası mavi boncuk üzerine sarı çizgiyi sarmayı tercih etmistir. Ustaları, geçirdikleri deneylere dayalı olarak kursun, kalay, çinko gibi katkıları da indirgen olarak kullanıp kükürdün sülfat olarak yanıp gitmesini önlemektedir. Yesil renk, camın doğal olarak eğilimli bulunduğu renktir. Camı kendi haline bırakırsanız doğadan aldığı safsızlıklarla yesil olur. Ama tam ve doğru bir yesil için
krom oksit kullanmak gerekmistir. Akdeniz çevresinde kromda çok bulunur. Eğer krom içine demir eklenirse, daha parlak bir yesil elde edilebilir. Zaten kromun büyük bir kısmı, kromik madeni olarak bulunur. Kromikte ise %75 krom oksit, %15 demir oksit vardır. Boncukçulukta yesil çok az kullanılmıstır. Burada bir terslik görülmektedir. Çünkü yesilden kurtulmak zordur. Yani camın kendi rengi yesildir.
Ama en kolay ucuz ve toleranslı olan ikinci renk ise mavidir. Buradan anlasılıyor ki mavi rengin uzun yıllar boyunca insanlar arasında kazandığı özel anlam, boncukçular için çözümü gereken teknolojik bir sorun olarak hep gündemde kalmıstır. Fenikeli antik boncuk ustalarının yapıtlarının bazen yesil armonisi üzerine kurulduğu görülür. Ama yine de, genellikle yesil rengi gerilere itecek renklendirmeler yapıldığı da
gözden kaçmamaktadir. Tam kırmızı genel olarak camcılıkta zor bir renktir. Geleneksel boncuk ustaları
eskiden uzak doğudan gelen bir boya kullanıldığını söylemektedirler. Daha önce
belirtildiği gibi bakır ve kadmiyum selenyum sülfür’den baska, o günün teknolojisinin sınırları içinde kırmızı renk için “altın” kullanılmıs olabilir. Cam tarihinde, zaman zaman yapısında altın kullanılmıs camlarla karsılasılmaktadır. Bu altın katkıları 0,01’in altındadır. Yani 1kg camı kırmızılastırmak için 0,5 gr. Altın
klorür gerekir. Ancak bakırın katkıları önemlidir. Kalay, cam indirgeni olarak gereklidir. Karbon da kullanılabilir. Ama karbonun karısıma kesin bir doğrulukta girmesi gereklidir. Çünkü hemen rengi bozulabilir. Teknik bir yönden elde edilen kırmızının tam bir tonu yoktur. Yani kırmızıyı ya yakalarsınız, ya da kaçar. Elde
edilmesi zor olduğu için boncuk ustaları, hatta genel olarak camcılar kırmızıdan çekinirler. Anadolu’daki cam boncuk ustalarının eskiden kullandıklarını söyledikleri ve Japon boyası dedikleri malzemenin bu amaçla tam olarak hazırlanmıs bir karısım olması gerekir.

Cam Fırınının Hazır Duruma Getirilmesi


Cam boncuk ustaları genellikle sabah sekiz ile aksam 5 arası çalısmalarını sürdürmektedirler. Bu nedenden dolayı fırınların çalısmaya baslamadan iki saat önce
yakılması ve yeterli ısıya gelmesi gerekmektedir. Her gün sıra ile bir usta sabah saat 6’da fırını yakmaktadır. Daha sonra yanan fırın içine belli bir miktarda cam parçaları atılarak eritilmektedir. Fırının belli bir ısıya gelmesi ile cam sıvı hale geldikten sonra
asabe adı verilen çelik çubuk demiri ile karıstırılmakta ve camın iyice eritilip kıvama getirilmesi sağlanmaktadır. Cam ustası, çok miktarda cam kırıklarını fırında eriterek soğumaya bırakıp biriktirmektedir. Sonradan bu birikimden parçalar halinde alıp kullanmaktadır. Bu yöntem cam ustaları için ekonomiktir. Kullanılanlar saf kimyasal malzemeden çok daha önceden üretilmis olan cam kırıkları ve bu camlara değisik renkler kazandıran katkılardır. Ayrıca her defasında yeniden karısım hazırlamak zorunda kalmamaktadırlar

Cam Fırınlarının Yapılışı


Genellikle yuvarlak ya da oval sekildeki boncuk ocakları (furun-fırın), bu isi bilen ustalar tarafından yapılır. Ocağın duvarları, duzeltilmis zemin uzerine 12 sıra ates tuğlası ve kil kullanılarak nal biciminde orulur. Bu bolumun uzerinde yine ates tuğlalarıyla pencere sayısına gore odalar bolunur. Daha sonra killi toprak ile sıvanmaktadır. Fırının altından yukarı doğru bir daralma gorulmektedir. Tepesi iceriden duz, ustu hafif kubbemsidir. Tavanın iceriden duz olması, ısının her yana yayılmasını sağlamakta toprak ile sıvanmıs kubbemsi dıs ust de fırına dısarıdan basınc yapmaktadır. Fırının icine konan camı eritebilmesi icin en az 800 °C lik ısıya ihtiyac vardır. Fırınlarda ısı derecesi 800-1200 °C arasında değismektedir. Fırının ici aynen macun tablasını andırmaktadır. Ucgenlerden meydana gelmis olan bu bolmelerin her birine rakup adı verilmektedir. Her rengin bir rakubu bulunmaktadır. Bu rakupların yuksekliği 10 cm’dir. Bu rakup denen cam canaklarını ayıran bolmelere de sert adı verilmektedir. Her cam ustasının serti ayrıdır ve her sertte 10kg cam bulunmaktadır. Sadece cam odunu kullanılan ocağın ates yakılan bolumune kapı denilmektedir. Ocağın ustundeki, yarım kubbe bicimli kısmına tepe kapağı, boncuk islendikten sonra soğumaya bırakıldığı bolume kavara adı verilmektedir. Ocak icerisinde erimis camın alınması icin acılan deliğe pencere denir. Bu toprak fırınlar surekli olarak yakıldığı icin ancak bir yıl gibi bir sure dayanmaktadır(M. Sur ile kisisel iletisim, 24 Nisan 2009). Fırınların yakılmasında cam odunu kullanılmaktadır. Nedeni ise cam odunun kısa surede 800-1200°C’lik ısıya ulasabilmesidir. Ayrıca cam boncuklara parlaklık vermesi ve yandığı zaman cok az kul bırakması cam odunun tercih sebepleri arasındadır. Cam odunlarının her fırın uzerinde tavana asılı ızgaralar uzerine kuruması icin bırakıldığı bolumde yer almaktadır.