Pages

31 Mayıs 2009 Pazar

Nazar boncuk yapımında kullanılan aletler ve boncuk çeşitleri..


Nazar Boncuk ya da Göz Boncuk Yapımında Kullanılan Aletler:



Yan Gecek: Eriyen camı temizlemek için kullanılır.


Cam Küreği: Fırının içine cam parçacıklarını koymak üzere kullanılır.


Merdan: Boncuğun üzerindeki süslemeyi yapmaya yarayan boncuk demirine göre daha kısa ve çapı küçük genellikle çelikten yapılan alettir.


Boncuk Demiri: Merdan'a göre daha uzun olan bu alet potadaki ergimiş haldeki camı alıp ana şekli vermekte kullanılır.


Merteke: Nazar boncuğunu düzleştirmek ya da yassılaştırmak için kullanılan alettir.


Kalıp: Silindir şeklindedir. Nazar boncuğunu yuvarlaştırmaya yarar.


Keçek: Nazar boncuğunu döndürmeye yarayan bir alettir.




Cam Boncukların Renklendirilmesinde Cam Ustalarının Kullandığı Metodlar:


-Beyaz camı hazır olarak almaktadırlar, Sarı camı kurşun ile renklendirmektedirler, Mavi cam için ise kobalt oksit kullanarak renklendirmektedirler.




Üretilen Cam Boncukların Çeşitleri:


Kuzu: Küçük yuvarlak cam boncuk çeşitidir.


Pıtırcık: Yuvarlak dilimli yassı boncuk çeşitidir.


Saraç: Büyük yuvarlak cam boncuk çeşitidir.


Yonca: Üç ya da dört yapraklı cam boncuk çeşitidir.


Karagöz: Üç gözlü yuvarlak nazar boncuğu çeşitidir.


Ayrıca Zar şeklinde küçük ve büyük cam boncuklar üretilmektedir.




30 Mayıs 2009 Cumartesi

Nazar boncuk yapımında kullanılan fırınlar



Bilinen en erken cam üretim merkezleri olan Teli el Amama ve Halkata'da camın eritilmesi için kullanılmış fırınlara ait izler saptanamasa da, burada derin olmayan, basit potaların sıcağa dayanıklı tamburlar üzerine yerleştirilip ateş üzerinde ısıtılmasından oludan bir açık-ocak sisteminin kullanılmış olduğu sanılmaktadır. Mezopotamya'da cam yapımcılığının başlangıç aşamalarında kullanılmış olan fırınlarla ilgili bilgilerimiz ise, çivi yazılı tabletlere dayanmaktadır. Assur başkenti Ninive'de cam üretimi ile ilgili bilgileri içeren tabletler ele geçmiştir. Bu tabletler Assurbanipal dönenime ait olmakla birlikte, bunlarda yer alan metinlerin daha erken orijinal metinlere dayandığı belirtilmektedir.

Ninive tabletlerinde "fırın" anlamına gelen "kuru" sözcüğü cam yapımına ilişkin metinlerde görülmekte; buna karşılık, diğer konulardaki metinlerde genellikle kullanılmamaktadır. Bu nedenle "kuru" nun cam üretimine elverişli eritme fırınlarını kastedildiği düşünülmektedir. Mezopotamya metinlerinde yer alan bilgiler, cam sanatının bu erken aşamasında kullanılan fırınların tam bir rekonstrüksyonunu yapmaya olanak vermemektedirler öte yandan, Roma dönemine kadar olan uzun zaman dilimi içinde, cam fırınları ve bunların nitelikleri konusunda elimizde arkeolojik açıdan bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak binlerce yıllık bir geleneği sürdüren ve erken dönemlerde olduğu gibi doğada bulunan araç ve gereçleri kullanan Anadolu cam boncuk üreticilerinin kullandığı fırınlara benzer fırınlar kullanmışlardır.

Geleneksel boncuk yapımı, malzemesiyle, araç gereciyle, fırınıyla, ustasıyla birlikle dengeli bir bütündür. Zaten işin şaşırtıcı olan yanı da budur. Cam atelyesi içindeki herşey birbiriyle "Uyum ve denge" içinde olmak zorunda­dır.


Fırın ve çevresi ısı tekniği açısından incelenirse şaşırtıcı özelliklerin varlığı kolayca görülebilir. Üstelik bu fırınların planlanmasında ve yapımında bir başka özellik daha vardır ki, asıl şaşırtıcı olan da budur. Bu şaşırtıcı özellik, yüksek ısı elde etmek için kullanılan teknik yorumdur. Ama böyle bir nok­taya çok uzun deneylerden ve gözlemlerden süzülerek gelinebileceği de ortadadır

Anadolu'da, bugüne kadar gelebilen geleneksel camcılığın, kendi sınırlı ve­rileriyle, sınırlı araç gereçle, çam odunu yakarak, yaklaşık bir, birbuçuk sa­at içinde içine doldurulan malzemeyi camlaştıracak ısılara çıkaran bu fırın genellikle şöyle bir düzen içinde kullanılır.


Cam fırını genellikle sabah yakılır. Belli bir süre sonunda cam eriyince, ça­lışmaya başlanır, erimiş cam bitinceye kadar çalışılır. Camın bitme süresi, yapılan biçimlerin boyutu ve ağırlığıyla ilgilidir. Büyük boylarda biçimlen­dirme yapılırsa, kısa sürede cam biter. Bu durumda boşalan fırına yeniden malzeme doldurulur ve yine bitinceye kadar çalışılır. Çok küçük boncuklar yapılıyorsa, sabah eritilen cam akşama kadar ancak tükenir. O zaman fırın söndürülür ve kendi haline, yani yavaş yavaş soğumaya bıra­kılır. Bu arada fırının özel soğutma bölmelerine doldurulmuş olan boncuk­lar da fırınla birlikte yavaş soğumuş olur. İşin bu yanı genel olarak cam teknolojisinin hiç vazgeçilemeyen temel bir kuralıdır, özellikle çok saf olmayan karışımlarda, bu malzemenin kendi gen­leşme özellikleri değişiktir. Eğer böyle bir karışımda soğutma çok yavaş ol­mazsa, bu değişik malzemelerin değişik hızda gerilimi yüzünden soğutma so­nucunda camlarda çatlamalar, kırılmalar olur.



Fırının yapısında kullanılan çiğ ateş toprağı, bu yaratıcı düşüncenin birinci avantajını oluşturur. Kaba halde şekillendir ildiğinde, bu malzemenin yalı­tım özellikleri birçok modern yüksek sıcaklık yalıtım malzemelerininkiyle kı­yaslanabilir düzeydedir. Anadolu insanı aynı malzemeyi o nedenle bugün de evlerini dondurucu kıştan ve kavurucu yaz güneşinden korumak için kullan­maktadır.
Bu malzemenin yüksek yalıtım özelliği nedeniyle, çok az bir enerji ile ve kısa sürede, fırının iç yüzeyinde "Kızıl sıcaklıkta ince bir tabaka" elde etmek müm­kün olur. Ancak bu ön açıklamadan sonra, yanan çam kütüğünün ısısını eri­yen cama iletmekte, üç ısı iletim türünün, yani iletim, taşıma ve ışımanın hepsinin birlikte etkin olduğu söylenebilir.


Yanan bir çam kütüğünün kaçınılma? iki ürünü olan kor ve is, ısı transferi­nin esasını meydana getirirler. Fırının tabanı, her an parlak bir kor tabakası ile örtülüdür ve bu tabaka, sık sık karıştırılarak parlak tutulur.


Bu ışıldayan yüzey, fırını sıcak tutmak için gerekli enerjiyi ışır. İşınım ener­jisinin bir kısmı, ergitme platformunun salt yüzeyi tarafından tutulur. Fırın malzemesinin ısıl iletkenliği çok düşük olduğu için tutulan enerjinin küçük bir kısmı eritme yüzeyine iletilirken büyük bir kısmı ikincil ışınımla kaynağa geri döner. Böylelikle ergitme platformuna olan net ısı akımı çok düşüktür. Bu noktada, basit görünen bu anlatımın teknik yönden yorumunun açıklan­ması yararlı olur. Yukarıdaki teknik açıklama, aynı zamanda cam ustasının çalışma platformunun, hemen hemen parlayan ateş sıcaklığında olduğu an­lamına gelir.


Benzer bir yorum fırın kubbesi için de geçerlidir. Ancak bu sefer, birkaç ışı­ma ve geri ışıma sonucunda, ışıma kapağı oluşturan kubbeden gelen ışıma­nın emileceği tek yer vardır. Bu da ergitme yüzeyidir. Böylece ergiyen cama, enerjinin çok az bir kısmı iletimle taşınır ve ısı akımının ana ortamı ışıma­dır.


Bu tür geleneksel camcılık, genellikle büyük bir yatırım ve donatım gerektir­mez. Daha çok, "Bilgi ve hüner" üzerine kurulmuştur. Burada söz konusu olan bilgi, fırının "Doğru yapılması", araç gerecin gereken özelliklerde hazırlanmasıdır.


İnsan, bu fırının gelişiminin arkasında yatan uzun yılları bilmese, onun san­ki şöyle birkaç dakika içinde biçimlendirilivermiş olduğunu kolayca düşü­nebilir. Yine özensiz yapılmış olan dört duvar ve çatı, fırının çevresini oluş-turuyor. içerisi hem ışıksızlıktan ötürü karanlık, hem de ayrıca fırının çı­kardığı is ve duman yüzünden ayrı bir kararmışlık var. Ama bu karanlık ve isli yerde, üç tane çok parlak ışık kaynağı, çevreye gün­lük hayatta hiç de karşılaşmadığınız değişik bir özellik veriyor. Bu Uç parlak ışıktan birisi, fırının alt tarafındaki ocağın ağzından dışarı ya­yılıyor. Şöyle eğilip bakınca, ocağın içinde alev alev yanan odunlar görülü­yor. Bu alevler fırının içinden yukarı doğru yükseliyor ve fırının üst yanın­daki ağzından dışarı sanki hep birlikte çıkmak ister gibi birbirlerini iteleyip duruyorlar. işte ikinci ışık kaynağı da bu alevli ağız.
Üçüncüsü ise, cam ustasının fırından alıp işlediği, biçimlendirdiği camın ken­disi...


Cam ustası, özel demir çubuğunu fırının ağzından alevlerin içine daldırıp, oraya biraz önce bir taş parçası gibi bıraktığı sert cam parçasını, şimdi eri­yip saydamlaşmış olarak sanki ışıldayan bir şeker gibi dışarıya alıyor. Fırın­dan çıkan çubuğun ucunda pırıl pırıl ışıldayarak çıkan bu cam parçası, bi-çimlendirildikçe hızla soğuyor, saydamlığını ve ışığını kaybediyor. Sönükleşiyor. Sönükleştikçe de camın kendi rengi belirmeye başlıyor. Mavileşiyor, yeşilleşiyor.



Öncelikle, içinde çalışılan yapı, herhangi bir özelliği olmayan, dört duvar­dan ve bir çatıdan oluşmaktadır. Bazı atelyelerde bu sıcak ortamın havalan­ması ve soğutulması için, duvarlarda duruma göre açılıp kapanabilen hava kanalları düzenlenmiştir.


İşte atelyenin ortasında, yerden 80-100 santim kadar yüksek ve topraktan yapılmış gibi görünen birlirın görülür. Çevredeki duvarların önüne dizilmiş çam odunları, camın ham malzemesiyle dolu torbalar, sepetler, kaplar var­dır. Ayrıca cam yapımında kullanılan çeşitli el araçları da çoğu kez, fırının çevresinde dağınık olarak durmaktadır. Böyle bir fırında yakılan çam odunu hem yüksek ısı sağlar, hem de zaman zaman oldukça isli yanar. Bu yüksek ısının ve dumanın fırın çevresinde çalı­şan cam ustalarını etkilememesi için, içerideki hava dolaşımının uygun bi­çimde düzenlenmesi çok önemlidir. Bu yüzden çatıdaki havalandırma düze­ni ile, duvarlardaki açılıp kapanabilen hava kanalları ya da kapı ve pencere­lerin yerleri ve ölçüleri önemlidir.


Bu cam fırınlarının bacası yoktur. Yakılan çam odununun oluşturduğu yüksek ısı, cam ustasının tam önündeki çalışma boşluğundan dışarı çıkar. Ve üste­lik tam da ustanın yüzüne doğru gelir.Yani, kısaca söylemek gerekirse, çevrede herşey o kadar gösterişsizdir ki, böyle bir çevre koşulunun, binlerce yıl önceki bir cam atelyesinin tam bir benzeri olduğu ilk görüşte kesinleşir.


Bu tür fırınlarda "Tasımsal ışıma" adı verilebilecek çok etkili bir ısı trans­feri etkin olur.
Geleneksel cam fırınları için en iyi yakıt çam odunudur. Cam ustaları bu çam odununu -kendi kelimeleriyle- "Alevli" yandığı için, teknik terimiyle "Luminant" alev verdiği için tercih ederler.
Alevin luminositesi, ağacın yapısındaki reçineli maddelerin yüksek sıcaklık­taki bozunması sonucu alev içinde oluşan mikroskopik büyüklükteki kar­bon taneciklerinin ışıması ile oluşur.


Açık bir alevde, yanma ürünleri soğurken, bu luminosite yavaşça azalır. Fa­kat bir geleneksel cam fırınında, yanma ürünleri her an kubbenin ve taban­daki ışıma düzleminin etkisi altındadır. Bu yüzden ergitme yüzeyinin hemen üzerindeki atmosfer, bir direkt alevin ısıtma özelliklerini taşır. Diğer bir deyişle, taban düzleminin ışıma Özellikleri, ergimekte olan cama çok yakın bir noktaya getirilmiş olur.


Bu yakınlaşma, çalışma ağzının hemen dışına yerleştirilen bir plaka ile daha da artırılır.
Serbest bir akışkan, ister sıvı olsun, isterse gaz olsun, daima laminar bir akım­da mevcut olan en kısa ve düzgün yolu seçer. Laminar bir akımda, temel ilke olarak, akan akışkan etrafında ince bir hareketsiz tabaka bulunur. Söz konusu plaka, yarattığı baca etkisiyle cam ustasını yanma ürünlerinden ko­rumakla kalmaz, laminar gaz akımını bozarak, turbulans yaratan bir turbulator olarak da görev görür. Böylelikle meydana gelen dalgalanma ve dön­meler, hareketsiz bölgeyi bozarak sıcak gazları ergiyen camın daha da yakı­nına taşırlar.


Camın dış yüzeyinden iç kısımlarına doğru olan ısı transferi daha da ilginç bir mekanizma içerir.
Camın kendisi iyi bir yalıtkandır. Yani ısı iletkenliği çok düşüktür. Ek ola­rak cam fırınındaki ışımalara opaktır. Dolayısı ile bir cam kırığı kütlesinin iç kısmım ısıtmak çok yavaş bir işlem olmalıdır.


Cam içindeki ısı iletimi, "Işıma iletimi" adı verilebilecek bir mekanizma ile sağlanır. Bir cam parçası, ışıma enerjisi etkisinde kaldığı zaman yüzeyi kısa sürede ergime sıcaklığına ulaşır. Yüksek sıcaklıklarda bu dış tabaka kendisi, hemen yanındaki tabakalar tarafından soğurulan enerji ışımaya başlar. Böy­lelikle, ısı canım içinde, suyun süngere emilmesine benzer bir şekilde ilerler. Böylelikle, yüksek sıcaklığa ısıtılan bir cam blokunun ısıl profili, alışılagel­miş maddelerinkinden, farklı olur.



Potadaki cam bitince, fırın ertesi gün yeniden yakılmak Üzere sönmeye ter-kedilir. Bu iş ivin yapılacak şey çok kolaydır. Odunu dışarı çekip söndür­mek yeter. Gun içinde buyuk bir ısıya sahip olan fırının ertesi güne ka­dar süren soğuması sırasında, özel bölmeleri içine doldurulmuş bulu­nan boncuklar da yavaş yavaş soğur.


Bu arada üzerinde durulması gereken diğer bir teknik olay da. her glln yeni­den yakılıp çok yüksek ısılara çıkarılan bu fırının akşam söndürülmesi ve soğutulmasıdır. Normal olarak hergün böyle bir "Şok"la karşılaşan yorgun görünüşlü fırınların nasıl olup da çatlayıp dağıtmadığı işin bir başka ilginç yönüdür. Böyle bir fırında günlük çalışma için yaklaşık olarak yüz, yüzclli kilo çıralı çam odunu yakılmaktadır. Ertesi sabah da bir gün önce yapılan camlar, fırının soğutma bölümünden alınmaktadır. Gün içinde ustaların yap­tıkları camlar hesaplandıktan sonra, satıcıya devredilip elde edilen gelir uy­gun biçimde bölüşülmcktcdir. Bu atelyelerde genellikle fırın cam ustalarının birisinin malıdır. Birkaç usta bir araya gelip fırını yakmaya karar verirler. Böylece yakılan bir fırında, gereğine göre dört kişiye kadar çalışabilmekte­dir."


Cam boncuk yapımının, bilinen diğer cam biçmılendiıme yöntemlerinden de­rişik olan yanı nedir?
Geleneksel cam boncuk yapımının, diğer cam işleme yollan yanındaki en önemli özelliği, biçimlendirmede herhangi bil kalıbın kullanılmamasıdır. Bu Özellik, biçimlendirme işinin önemli yanının, cam ustasının kendi hüne­rine ve deneylerine dayandırılmış olması demektir. Düşünelim ki bin derece­lerdeki erimiş maden, fırından dışarı alındığından birkaç saniye içinde so­ğut ve kaiılaşıı Egej bu küçük bit parçaysa daha çabuk soğur. Parçanın hacmi büyüdükçe soğuma süresi uzar, ama yineustanın işi saniyelerle sınırlıdır.
Örneğin Kurudere/Nazarköy'de günlük ortalama bir usta 8 saat fırın karşısında çalışmaktadır. Fırın 8-10 ay arasında faaliyet gösterdikten sonra görevini tamamlayarak iptal edilir. Bunun yerine aynı yerde tekrar bir fırın kurulur ve üretim devam eder.

Görece köyünden nazar boncuk ustası..


Etrafı ormanlarla yeşilliklerle çevrili bir arazinin ortasında tuğladan yapılmış dört duvar; üzerinde ahşap bir dam. Önünde kırık cam parçaları, tenekeler, şişeler, odunlar… Odanın tek penceresi gün ışığı gelmesin diye kumaş ve naylon parçalarıyla kapatılmış. Açık kapıdan giren ışık içeride çalışanların malzemeleri seçmeleri ve birbirlerini görmeleri için yeterli. İçeride, dört gözünden ateşler saçan bir ejderhayı andıran, kerpiçle sıvanmış yerden bitme kubbe şeklinde bir ocak var. Ocağın ağzından sürekli odunlar sürülüyor… Oda dumanlı ve sıcak. Ocağın gözlerinden içeriye beyaz renkli ya da saydam cam parçaları atılıyor küreklerle. Cam parçaları, gözlerin içine sokulan demirlerin ucunda eriyerek macun haline geliyor. Ustalar ellerinde demirler eriyen camı karıştırıyor durmadan… Kıpkırmızı kor halindeki gözün içinde macun haline gelen cam, odanın bir köşesine bırakılıyor. Diğer köşelere ayrı ayrı sarı ve mavi camlar yerleştirilerek erimeye bırakılıyor. Ama ocağın içinde bütün camların rengi aynı; kıpkırmızı macunlar. Ustalar ayırdıkları parçaların rengini ancak koydukları yere göre ayırt edebiliyorlar. Ustalardan biri ocaktan aldığı kor halindeki cam parçasıyla sigarasını yakıyor, sonra dışarı çıkar çıkmaz rengi maviye dönen parçayı yine ocaktaki yerine bırakıyor. Sonra bana dönerek; "Birkaç deneme yapalım mı?" diye soruyor. "Tabii," diyorum ve heyecanla bu ateş parçalarının nasıl nazar boncuğuna dönüşeceklerini izlemeye koyuluyorum.


Mehmet Usta, ocağın önüne küçük bir yassı taş yerleştiriyor. Eline aldığı ince uzun bir demirle ocağın içindeki macunlardan birinden küçük bir parça koparıyor. Demiri döndürerek dışarıya çıkarıyor ve taşın üzerine koyar koymaz, diğer elinde tuttuğu sacla üzerine bastırıp camı yassılaştırıyor. Cam, birkaç saniyede kırmızıdan laciverte dönüşürken, üzerine sırasıyla ocaktan aldığı beyaz, sarı ve lacivert noktaları yerleştiriyor. Bütün bu işlem bir dakika bile sürmüyor. Mehmet Usta rengi de ekledikten sonra, hafifçe vurarak demiri boncuktan ayırıyor ve gözün yanındaki küçük odalardan birinde "soğumaya bırakıyor." Bir yandan karanlık, diğer yandan da Mehmet Usta’nın seri hareketleri boncuğun renklerini fark etmemi engelliyor. Boncuğa, sabaha kadar soğuyacağı deliğe konmadan önce dışarıda gün ışığında bakmak istediğimi söylüyorum. Mehmet Usta’yla birlikte ocağın çevresinde çalışan diğer ustalar da, kafalarını kaldırıp hep bir ağızdan "olmaz" diyorlar. Mehmet Usta açıklıyor: "Boncuk daha çok sıcak, ışık ve ısı farkı boncuğu bozar, çatlatır." Israr etmiyorum ama ustalardan biri "Hadi senin için bir boncuk feda edelim, bir bak," diyor ve yaptığı boncuklardan birini demirin ucunda dışarıya çıkarıyor. Boncuğu, çimenlerin üzerine koyup fotoğrafını çekiyorum. Çimenlerin bir bölümü yanıveriyor. Boncuğun yarısı simsiyah oluyor, renkleri birbirine karışıyor.


Yeniden karanlık ve sıcak odaya dönüyoruz. "Nazar boncuğuna nazar değdi," diyorum. Mehmet Usta, "Biz yapıyoruz ama nazar garantisini vermiyoruz," deyince kahkahalar yükseliyor ocağın etrafından… Ustalar bu ocağın başında günde 7-8 saat çalışıyorlar. Aralarındaki konuşmalar, aşıkların atışmalarını aratmıyor. Bütün gün birbirlerine takılıp duruyorlar. Sohbet eğlenceli olmazsa, ocağın önünde saatler zor geçer. Bazen biri, boncuklara dalıp gidiyor ve diğerinin esprisiyle uyanıveriyor bu renkli dünyadan. Belli ki renkli sohbetleri, zengin gönülleri olmasa, bu renksiz ve karanlık odadan, kırık cam parçalarından rengarenk boncuklar çıkması imkansız.
Bazen günde 500, bazen de 1000 boncuk yapıyorlar. Mehmet Usta 35 yıldır boncuk yapıyor. Eskiden boncukçuluk babadan oğula geçermiş. Ama artık yeni nesil pek ilgilenmiyor boncukla, boncukçulukla. Türkiye’de yaklaşık 100 yıldır boncuk yapılan iki köyde; Kemalpaşa ve Cumaovası-Görece Köyü’nde yaklaşık 50 usta var, boncuk yapan. Onların yaptığı boncuklar sadece Türkiye’ye değil, bütün dünyaya dağılıyor.

Mustafa Kemal Karademir, bu işin en eskilerinden. 78 yaşındaki Mustafa Usta, 60 yıl o loş ve sıcak odadaki fırının önünde yüzbinlerce boncuk üretmiş. İzmir’in kenar mahallelerinden birinde buluyoruz onu. Beş yıl önce felç geçirdiği için artık boncuk yapamadığını söylüyorlar. Ancak o, gözleri iyi görmediği için boncuk yapamadığını söylüyor. Yoksa "Bak, ellerim çalışıyor," diyor avucunu açıp kapatarak...


Ağır işittiğinden kulağına doğru bağırarak soruyorum sorularımı… O da yakınımda olmasına rağmen, sözünü işitebilmek için bağırarak anlatıyor öyküsünü; 13 yaşında başlamış boncuk yapmaya. Daha öncesinde bulabildiği tek iş olan iplik fabrikasında çıraklıkla atılmış hayata. 7-8 ay çalıştıktan sonra parası az gelmiş. Pek de ısınamamış bu işe zaten. O zamanlar Kadifekale’de otururlarmış. Arabistan’dan gelen Hüsnü, Halil ve Selim Ustalar 1930’lu yıllarda Kadifekale’de ocak açınca, ona da iş çıkmış.

"Arap ustalar, beni çırak olarak yanlarına aldılar. O zamanlar deve boncuğu yaparlardı. Kalın demirlerle yapılan kalın boncuklardı bunlar. ‘Katır parmağı’ dediğimiz bu boncuklar develerin boynuna asılırdı... Günde 25 kuruş veriyorlardı. Ekmeğin okkası 6 kuruştu. Etin kilosu 16 kuruştu. Babam da 45 kuruş alıyordu. İyi paraydı senin anlayacağın. Mükemmel geçiniyorduk…"


Bir yıl çalışmış kalfanın yanında Mustafa Karademir. Sonra da "boncuğa oturmuş". 100 boncuk yapınca 50 para (40 para 1 kuruş) alıyormuş. Önceleri günde 2000 boncuk, eli alıştıktan sonra günde 2 bin 500 boncuk yaparmış.


"Çok hızlı boncuk yapardım. Benim üstüme adam yoktu. Evimizin kirası 50 kuruştu. Ben boncuk yaparak öderdim o kirayı."
Onun gibi çıraklar arasında ilk göz boncuğunu arkadaşı İbrahim Koçtaş’ın yaptığını anlatıyor. İlk çakır göz boncuğunuysa kendisi yapmış; küçük bir kız çocuğunun çakır renkli gözlerine bakarak…


Sonra da çeşit çeşit, renk renk göz boncukları yaratmaya devam etmişler.
Mustafa Usta, "Araplar nazar boncuğunu yapıyorlardı. Ama bizde sadece patron yapardı. Ben yapmaya uğraşırdım. Hastalanınca, yerine ben oturdum ve baş kalfası oldum," diye anlatıyor. Sonradan kendi ocağını açmış. İki oğluna öğretmiş işi. Yaz-kış çalışarak ekmeklerini boncuktan çıkarmışlar; "Yazları 30-40 derecede çalışırdık. Alışıyor insan sıcağa. Bir keresinde göğsüme derece koydum. Derece yükseldi, yükseldi, bozuldu. Sırtımız üşür, alnımız terlerdi."
Şimdi o torunu, torunlarının çocuklarıyla birlikte otururken, iki oğlu boncuk işini sürdürüyorlar.


Bugün dükkanlarda gördüğümüz, evimizin bir köşesini ya da takılarımızı süsleyen boncuk modellerinin birçoğu onun ve mesai arkadaşlarının icadı; "Bir sürü arkadaşım, tek beyaz üzerine nokta yapardı. Bunlara temiz göz boncuğu denir. Çocukların omzuna bağlarlar. Biz çok modeller geliştirdik. Zevk işidir bu. Balıklar, peçetelikler, karagözler, damlalar…"
Peki ya nazar boncuğu? Bu boncuğun özelliği nedir ki, kem gözlerden korusun çocukları... Mustafa Usta asıl nazar boncuğunun mavi üzerine sarı renkli olduğunu anlatıyor. Çünkü sarı rengin içinde kurşun var. Ve asıl nazardan koruyan da kurşun... "Hani insanlar nazar var mı, diye kurşun döktürürler ya. Nazar boncuğundaki kurşun da, nazarı kovuyor," diyor.


Mustafa Usta, pek de aldırış etmiyor bu konuya. Onu boncuğun anlamından çok öyküsü ilgilendiriyor. Nazarı, nazarlıkları fazla konuşmadan boncuk ocağının yapılışını anlatıyor, hiçbir ayrıntıyı kaçırmamaya özen göstererek; "Önce bir çukur kazarsın odanın ortasına. Sonra 12 sıra ateş tuğlasıyla nal şeklinde örersin ocağın duvarlarını. Üstüne de beş tuğla koyup kaç kişi çalışacaksa macun tablasındaki gibi bölersin odalara... Sonra da nal şeklindeki fırının ağzını odun sürecek şekilde açık bırakıp odaların üstünü kerpiçle sıvarsın. Odaların içinde bir defaya mahsus cam fabrikalarının artıklarından bir madde eritirsin. Bu madde bir kere erir ve olduğu yere yapışır. Böylece bu odanın içinde boncuk yapmak için eritilen camlar toprağa karışmaz."
Mustafa Usta, boncuk fırınında yakılacak odunun da önemli olduğunu söylüyor. "Çam odunundan başkası olmaz. Çünkü en iyi alevi o verir," diyor.


Ayrıntılardan sonra boncuk fırınındaki günlük işleyişi anlatıyor Mustafa Usta. "Cam ve boya akşamdan atılır, karıştırılır. Sabah herkes sırayla 05.00’te ocağı yakar. Camın erimesi için ocağın içindeki ısının 1000-1200 dereceye kadar çıkması gerekiyor. Macun haline gelmesi içinse 800 derecelik bir ısı yeter. Camı ocağa attıktan 1.5-2 saat sonra erir. Herkes gelir oturur ve başlar işini yapmaya..."


Bunları anlatırken 60 yılın anıları geçiyor gözlerinin önünden belli ki. Özlüyor boncuk yapmayı. Tesellisi oğullarının da onun izinde gitmesi. Kim bilir belki torunları da...
Görece ve Kemalpaşa’da yapılan boncukların büyük bir kısmı İzmir’de Kemeraltı’ndaki küçük bir dükkana getiriliyor çuvallarla; oradan da Türkiye ve dünyaya dağılıyor.


Anadolu'da Nazar Boncuğu Üreten Atölyeler...



Anadolu'nun neresine giderseniz gidin heryerde cam boncuk bulabilirsiniz. Bu kadar geniş bir alanın ihtiyacını karşılayan cam boncuk yapımcısı sayısı ise şaşırtıcı olacak kadar azdır.



Bu alanda önceleri iki önemli, atölye bulunmaktaydı. Birisi İzmir'in Cumaovası'nda Görece köyü, diğeri ise Bodrum'dur.



Anadolu'nun geleneksel camcılık ürünlerinden olan göz boncuğu yapımı, Do­ğu Akdeniz'in ünlü camcılık sanatının, binlerce yıldan bu yana bu bölgeye sinmiş ilginç bir dalı olarak kabul edilmelidir.



Bütün Ege Bölgesi'ndeki bu ilginç baba mesleğini sürdürmeye çalışan cam boncuk ustalarının bir kısmı, Doğu Akdeniz'in sınırlarımız dışında kalma­sıyla, Anadolu'ya göç etmiş bulunan camcıların genç kuşağıdır. İlk kuşak, 1930 yıllarında İzmir'e yerleşmiştir. Burada Akdeniz kıyılarından gelen Arap cam ustalarının yanında kalfalıktan başlıyarak bu sanatı öğrenmişler daha sonra ise cam eritmek için kendilerine gerekli olan çam odunu yakıp dumanı ve kokusuyla çevreyi kirlettikleri ve ayrıca bunun yanında yakacak odun bulmak zorlukları nedeniyle şehir mer­kezinden dışarıda olan Görece Köyü'ne taşınmışlardır. İşte bu ikinci kuşak, bugün Görece Köyü'nde boncukçuluk yapmaktadır. Ancak İzmir'deki ilk atölyelerinde yetişen diğer birkaç camcı değişik yerlere dağılmıştır. Bod­rum'daki cam boncuk yapımı da buradan kaynaklanmaktadır.




Günümüzde ise Görece Köy'ünde cam üretirimi sona ermiştir. Ancak buradan Bodrum ve Kurudere'ye yerleşen cam ustaları şimdilik bu eşsiz sanatı devam ettirmektedirler.

28 Mayıs 2009 Perşembe

Nazar İnanışı...



Nazar inanışı ve buna ilişkin dinî, sihri ve büyüsel inanç ve pratiklerin halk yaşamında çok önemli bir yeri vardır. Öyle ki, söz konusu inanç ve buna ilişkin dinî, sihri ve büyüsel inanç ve pratikler, günümüzde bilinen bütün bilimsel ve teknolojik ilerlemelere rağmen o, halk dindarlığının önemli bir boyutu olarak, eskisi kadar olmasa da halkların yaşamında önemli yerini korumaktadırlar. Nitekim, ülkemizde yapılan, etnoloji, folklor, sosyoloji, dinler tarihi ve tecrübî din sosyolojisi gibi bilim dallarında yapılan çalışmalar, nazar inancının Türkiye'de hâlâ pek yaygın olduğunu ve günlük yaşamın her safhasına kadar girdiğini ortaya koymuştur.



Nazar inanışı ve buna ilişkin dinî, sihri ve büyüsel inanç ve pratiklerin, Elazığ halkının yaşamanda da köklü bir yeri vardır. Öyle ki halk, köklü değişimlere rağmen eski inançlarına hâla bağlıdır. Halk arasında yaygın olan bu inanışlar, akılsa! düşüncenin karşıtı olarak dikkati çekmekle beraber, halkın düşünce biçimini şekillendiren tutum ve davranışlarını etkileyen toplumsal gerçeklikler olarak karşımıza çıkmaktadır.



İnsan düşüncesi, canlılar dışında kendisi için hayati önem taşıyan eşyaya, araç-gerece, mala-mülke de nazar değebileceği inancına ulaşmış ve buna tedbir olarak onlar için de çeşitli nazarlıklar geliştirmiştir. Bunlar arasında Anadolu'da yaygın olarak görülen ev nazarlıkları gerek yapım maddeleri gerekse biçimleri açısından dikkat çekici bir zenginlik gösterirler. Özel otomobillere asılan küçük çocuk ayakkabıları, oyuncaklar da birer nazar objesidir. Daha çok gecekondu bölgelerinde ve kırsal kesimde görülen televizyon, çamaşır makinesi, buz dolabı gibi ev eşyaları üzerine asılmış nazar önleyici çeşitli objeler oldukça yaygındır. Ortadoğu ülkelerinin çoğunda nazar boncuğu yaygın bir kullanıma sahiptir.



Halk inanışına göre, bazı insanların bakışlarındaki zararlı güç sebebiyle insanlara, özellikle çocuklara, evcil hayvanlara, eşyaya zarar verdiğine inanılan gizli bir güç olarak kabul edilen nazar için halk arasında "nazar değmesi", "göz değme insanların yaratılıştan gelen birtakım özellikleri (fizyolojik) nedeniyle diğer insan. hayvan veya nesneleri son derece beğenmesi veya kıskançlık nedeniyle söz konusu unsurların bundan zarar görmeleri ifade edilmektedir. Ve "göze gelme" gibi tabirler kullanılmaktadır.




Mitolojide taş, doğal kutsallığı içerisinde barındıran kozmik kutsallık tezahürlerinden biri olarak arşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle bütün kültürlerde taşlara önemli ölçüde kutsallık yüklenmektedir. Taşlar, taşıdığı dinsel değerlerle,
onu taşıyanlara güç, kuvvet, dayanıklılık süreklilik yüklemekte, o insana varoluşsal güvenlik vermektedir.



Nazarlıkların, fetişlerin negatif titreşimsel etkilerini azaltacağı hatta tam olarak yok edeceğine inanılır. Bunların arasında kem gözler için kullanılan en yaygın şey de mavi renkli boncuktur. Çünkü, gök mavisi rengindeki gözün nazar etme ihtimalinin daha yüksek olduğuna inanılır. Bunun için de gök mavisi rengindeki nesnelerin nazar değmesinden koruyacağı düşüncesiyle mavi boncuğa önem verilir ve yalnızca mavi boncuk, nazarlık olarak kullanılır. Eski çağlarda Orta Asya inanışları neticesinde Göklerin Tanrısı olan Tengri Ülgen'in göklerde oturarak halkını kötülüklerden koruduğu söylenirmiş. Bundan dolayı Orta Asya'da insanlar göğün rengi olan maviyi kutsal saymışlar, saygı göstermişlerdir.



Anadolu’da en yaygın olarak kullanılan nazarlık, nazar boncuğudur. Nazar boncuğu kötü bakışın, etkisini önlemek amacıyla çoğu kez camdan küçük tespih tanesi şeklinde yapılan, bazen göz şeklinde, ortalan delikli cam yuvarlaklara denilir. Buna göz boncuğu da denir. Nazar boncuğu gözden gelen tehlikelere karşı yine bir göz idolü ile karşılık vermek; amacıyla kullanılmaktadır. Bunların beş parmak şeklinde olanları da vardır. Bazı yörelerde çocuklara, atlara ve nazar değmesinden korkulan diğer hayvan ve eşyaya gösterişli binalara, arabalara da nazar boncuğu takılmaktadır.



Ayrıca Anadolu'da, bir ipliğe veya tel parçasına dizilmiş boncuklar da nazarlık olarak kullanılır. Özellikle kem gözlerin yıkıcı etkisinden korunmaya muhtaç bakımlı inekler ve atların boyunlarına boncuk kolyesi takılır.

27 Mayıs 2009 Çarşamba

Antik Cam Terminolojisi

ağız / rim
Bir kabın şekillenmiş ûst kısmı, kâsenin yan kenarlarının üst kısmı ve şişenin boyun kısmının üstündeki bölüm.

aletle şekillendirme/ tooling
Kabın maşa veya kerpeten kullanılarak şekillendirilmesi.

alevle şekillendirme /lamp-working
Alev veya meşale üzerinde camla çalışma ve şekillendirme. Cam tüp ve çubukları alevde
yumuşatarak (süs veya laboratuvar eşyası yapmak) şekillendirmek.

aşınma/ weathering
Havadaki su buharı veya topraktaki nem gibi dış etkenlerin neden olduğu, zaman aşımıyla camın yüzeyinde ve kimyasında görülen kötüye giden değişimler.

ateşle parlatma / fire-polishing
Cam kapların ağız kenarı ve dış yüzeylerindeki pürüzlerin giderilmesi için yapılan son ısıtma işlemi.

balmumu döküm tekniği / lost-wax casting
Balmumundan yapılmış veya balmumu sürülmüş^ek parça bir dış kalıba eritilmiş camın dökülmesiyle yapılan şekillendirme. Bu camlar daha sonra taş üreticileri tarafından kullanılan taşlama, kesme, delme ve cilalama yöntemleriyle bitirilmişlerdir.

biçimlendirilmiş ağız kenarı / moulded rim
Ağız kenarı dışa doğru açılır ve şekillendirilip perdahlanarak basit bir çerçeve şekli verilir.
biçimler / shapes
* konik: aşağı doğru genişleme
* huni: aşağı doğru incelme
* yumurta biçimli: en büyük çapı ağız kısmına yakındır.
* armut biçimli: en büyük çapı alt kısmına yakındır.

binçiçek / millefiori
Çok renkli cam çubuklardan kesilmiş küçük parçaların düzgün sıralar halinde veya düzensiz olarak kalıba dizilip, camın fazla sıvı hale gelmediği 600-700 °C'Ierde fırınlanarak şekillendirilmesine dayanan teknik.
boru şeklinde taban halkası / tubular base ring
Kabın dibine bir başka parça üflenmesiyte kabın içine itilerek oluşturulan boru şekilli taban halkası.

boyun /neck
Ağız kenarı ile gövde arasında daralan kontür.
* konkav boyun (concave neck)
* huni boyun (funnel neck)
* silindirik boyun (cylindrical neck)
* incelen boyun (tapering neck)

buzlanma / frosting
Camın üretim sırasında hızlı ısıtma-soğutmasından dolayı meydana gelen camın yüzeyindeki küçük çatlaklar ağıdır.

büzme / constriction
Bir şekillendirme aleti veya rayba İle kabın dış kenarlarına yapılan hafif çöküntüler.
büzmeli boy un / neck constriction Çok kısa iç bükey boyun.

cam çubuk /rod/cane
Çok renkli bir grup cam çubuğun biraraya getirilmesiyle oluşturulan destenin eritilerek şekillendirilmesi.

cam İpliği / trailing
Küçük bir cam kütlesinden çekilmiş yuvarlak kesitli, ince cam lif. Cam lif kalın ise "yay° denir. Serbest üfleme tekniği ile üretilmiş kaplarda uygulanan bir bezeme tekniğidir. Genellikle kapla zıt renkli ince cam lifleri ile uygulanır.

cam kırığı / cullet
Eritilerek tekrar cam yapımında kullanılan kırık cam parçaları.

cameo / cameo
Tabakalı camların traşlanması ile yapılan kabartma.

çapak/
Cam kabın dışında bulunan kalıp izindeki cam kalıntısı.

çark kesme/ wheel-engraving
Cam kabı, dönen çarka karşı tutarak bir aşındırıcı (su veya korindon) yardımıyla dış yüzeyini yivler ve şekiller ile bezeme. Genellikle dört aşamada tamamlanır. 1. işaretleme: Kesilecek yüzeyi terebantin ve kırmızı kurşun yardımıyla çizme.
2. kabaca pürüzleme: aşındırıcı olarak ıslak ince kumla kaplı döner demir çarkla kabaca "U° veya "V" şeklinde kesme.
3. düzleştirme: kabaca kesilmiş yüzeyi zımpara veya ince kumla kaplı, bakır veya kumtaşı çarkla pürüzsüz hale getirme.
4. parlatma: a)Keçeii çarkla veya macun tozu kaplı ağaç çarkla parlatma, b) Cila parlaklığı vermek için kabı hidroflorik asitle sülfürik asit karışımına batırma.
çark parlatma / wheel-polishing
Camın yüzeyini soğukken aşındırıcı bir madde ile beslenmiş dönen çarka karşı tutarak düzleştirme.


çarktraş/
Cam kabı, yağ ve ince zımpara tozuyla beslenen çarka karşı tutup aşındırarak yüzeyinde alçak ya da yüksek kabartılar oluşturma.
çatlatılmış cam/
üflenirken ve sıcakken soğuk suya batırılarak yüzeyi çatlatılan veya cam kırıkları içinde yuvarlanarak elde edilen cam tipi.

çimdikleme / pinching
Bir maşa veya kerpeten ile yapılan işlem sadece bezeme amacıyla değil, aynı zamanda kabın bazı kısımlarını yapmak için de kullanılır. Örneğin testilerin emzik veya yonca ağızlarını, bazı uzun tabakların uzun yanlarını ve içe doğru girintiler yapmak için kullanılır.

dikdörtgen gövde / rectangular body
Gövdenin yanları dik ve yatay kısımları kare, dikdörtgen veya poligonaldir.

düzleştirmek / marveling
Cam henüz yumuşakken, çoğunlukla kabın bir kenarına ilave edilmiş olan cam ipliği bezemenin düzteştirilmesi veya kabın üzerindeki düzensizliklerin giderilmesi ve bezenmesi amacıyla düz bir yüzeyde yuvarlanması.

f ıska= damla / gaether= gob
Fırından alınan bir top erimiş (»m
gerçek taban halkası / base with true ring
Bir silindirden kesilerek kabın dibine yapıştırılan cam halka
gerilme çatlamaları / strain cracking
Cam kap üretim sırasında yavaş yavaş soğutulmazsa, kabın dış duvarı iç duvarından daha çabuk büzülür. Eşit olmayan büzülmeler farklı gerilmeler sonucu camın üzerinde her bir tarafa yayılan çok miktardaki küçük çatlaklara neden olur

habbe /bubbles
Camda bulunan çeşitli büyüklükte hava kabarcığı.

harman» maden=cam hamuru /batch
Genellikle Silis, Soda, Kireç gibi hammaddelerin cam yapmak için bir potada veya tankta beraberce ısıtılmaları. Renk verici maddeler de harmana ilave edilebilir.

hava kabarcıkları / bubbles
Camın tamamen ergiyememesi nedeniyle camın içinde bulunan hava kabarcıkları. Bazen iğne ucu kadar ve az miktarda, bazen de tüm kabı kaplayacak şekilde büyük ve çok sayıda olabilir.

huni boyun / funnel neck
Kenarları düz ve aşağıya doğru daralan boyun.

işlenmemiş ağız / unworked rim
üfleme çubuğunda bulunan üflenmiş cam, çubuktan ayrıldığı zaman ağız kenarının etrafı keskin ve tamamlanmamış olarak bırakılır.

iç çatlak / strain-cracks
Kabın soğuması sırasında camın zorlanması veya sonradan ısıda meydana gelen ani değişmeler nedeniyle meydana geien ani değişmelere açık olan küçük, düzensiz çatlaklar.

iç kalıplama yöntemi / core forming
Bilinen en eski cam üretim yöntemidir. Metal bir çubuğun ucuna şekillendirilerek tutturulmuş kil bir çekirdeğin üzerine eritilmiş cam dökülerek küçük kaplar üretilmiştir. Cama istenilen şekil verildikten sonra, metal çubuk çıkarılmakta ve kap soğumaya bırakılmaktadır (derece derece soğumasına dikkat edilir). Kap soğuduktan sonra kilden yapılmış çekirdek kalıp kazınarak yok edilir.

İçe İtilmiş taban / pushed-in base
Esas kabın dibine bir başka parça üflenmesi ve kabın içine itilmesiyle meydana gelen taban halkası.

incelen boyun / tapering neck
Kenarları düz ve üste doğru daralan boyun.

irizasyon / iridescence
Cam yüzeyin yanardöner veya alacalı gökkuşağı gibi olması şeklinde ortaya çıkan aşınma tipi. Bazen tek başına, bazen de başka tip aşınmalarla birlikte olur. Tek başına olduğu zaman bulanık yamalar halinde görülür. Daha ilerlemiş bir safhada kabın yüzeyi pul pul dökülmeye taşlar. Nihayet yüzeyin devamlı pul pul dökülmesinden kap toz haline gelip, dağılır.

kalıba döküm /casting
Camın hazırlanmış olan bir iç veya dış kalıp üzerinde şekillendirilmesi.
ince toz veya küçük parçalar telindeki camın pişmiş topraktan yapılmış kalıp içinde 800-1000 0C1erde fınnlanarak şekillendirilmesi.

kalıba üfleme /mould-blowing
Camın tekrar kullanılabilecek bir kalıba üflenme tekniğidir. MS 1. yüzyılın ilk çeyreğinde geliştirilen bu teknik ile kilden, metal ve ahşaptan daha önce yapılmış kalıplar kullanılarak belli bir modelin kopyalarının üretilmesi mümkün olmuştur.

kalıntılar / impurities
Cam yapımında yabancı materyallerin kullanımından -bazen kumdan, maden eritme kabındaki kilden veya erimiş cam cürufundan- dolayı camın içinde oluşan kalıntılardır.

katlanmış ağız/ folded rim
Uç kısımları ateşte yuvarlatılıp bir rayba yardımıyla içe veya dışa doğru katlanan ağız.
* dışa ve İçe katlanan (folded out over and in)
* dışa aşağıya dönerek; içe yuvarlanarak katlanan (folded out, down, round in)
* dışa dönük, yuvarlak hafifçe kalın (flaring, rounded and slightly thickend)
* içi boş (hollow)
* içi dolu (solid)
* boru şeklinde ağız dışa ve içe katlanıp, tepesi düzleştirilmiş (tubular rim folded out over and in flattened at top)
* oval ağız, dışa, aşağıya ve yukarı katlanmış

kesme / engraving
Cam eserlerin bezenmesi amacıyla kap soğukken gerçekleştirilen kesme işlemidir. Romalılar cam üreticileri ve cam kesicileri arasında kesin ayırım yapmışlar ve ilkini vltrearius, ikincisini diatretaıius olarak isimlendirmişlerdir. Cam üreticiler genellikle sıcak camın biçimlendirilmesi sürecinde görev alırken; cam kesiciler, kıymetli taşları işleyen ustalarla eş değerde olan hünerlerini ortaya koymuşlardır.

kesme ağız / rim knocked off

konkav boyun / concave neck
Kenarları iç bükey boyun.

konkav taban / concave base
Taban sadedir ve alt kısmında Vurma' işi yapılmış dış bükey bir kısım vardır.
konveks veya yuvarlatılmış taban / convex or rounded base
Taban sade ve alt kısmı iç bükeydir.

köpük kalıntıları / scum
Hammadde eritilirken ergimemiş silisten dolayı camın yüzeyinde oluşan beyaz köpüğün tamamen alınmamasından ileri gelen opak beyaz damlalar.

korindon/
Birleşimi alüminyum oksit olan, cam parlaklığında, saydam ve türiû renklerde,
elmastan sonra en sert mineral.

kulp / handle
Kabın tutacak yeri.
* yaylı kulp (coil handle)
* yassı kulp (flat handle)
* kaburgalı kulp (ribbed handle)

küresel gövde / globular body
Hemen hemen küre şeklinde olan gövde.
maskeleme ■ renk giderme /decolorizing
Ergimiş camın doğal mavimsi yeşil rengini antimon veya manganez ekleyerek renksizleştirme
.
matlaşma / dulling
Camın, orjlnai berraklığını, görünüşünü ve saydamlığını kaybederek, yan saydam hale gelmesi.
mine gibi aşınma / enamel like weathering «
Süt gibi aşınmanın en ileri safhasıdır. Kabın bir kısmında veya bütün yüzeyinde kalın bir tabaka halinde görülür ve rengi beyaz ile kahverengimsi siyah arasında değişebilir. Bu aşınma tipinde yüzey kristaller halinde pul pul dökülüp geriye irizeli oyuklar bırakır.

mozaik cam / mosaicglass
Çok renkli cam çubuklarla yapılmış kaplar.

noble / pontil
Cam ustasının, kabın işlenmesi aşamasında camı tutmasına ve biçimlendirmesine yarayan uzun, metal çubuk, üfleme İşleminden sonra, tabanına tutturulan noble yardımıyla kabın ağız kenarı, kulpları ve bezemesi tamamlanır. Çoğunlukla tabanda tutturulduğu noktada bir iz bırakır. Kızı cam ustaları ise parlatma ve cilalama yöntemleriyle bu İzleri yok ederler.
Çok sayıda üretilmiş ucuz parçaların üretimi sırasında, noble yerine kıskaç veya kerpeten de kullanılmıştır.

omuz / shoulder
Gövdenin üst kısmında boyunla birleşen yatay veya meyilli kısım.

oval gövde / oval body
Gövdenin en geniş çapı ortada veya ortaya yakın bir yerdedir.

oyuk /pitting
Açığa çıkmış hava kabarcıklarının, camın yüzeyini aşındırmasıyla oluşan bir etkidir.

parison / blank
üfleme tekniğinde cama verilen ilk kaba biçim, üfleme çubuğunda bulunan üflenmiş cam topağı.

parmaklı taban / toed base
Kabın tabanından "çimdiktenerek" üç veya daha fazla sayıda "parmak" (çıkıntı)
oluşturulur. Kap bu parmakların üzerinde durur.

perdahlama izleri / polishing marks
Perdahlama garkın, camın üzerinde yaptığı yuvarlak veya rotatif İzlerdir.
perdahlanmış ağız / polished rim
Ağız kenarının etrafı çarkla düzeltilir ve perdahlanır, işlenmemiş ağız kenarı gibi keskin bırakılmaz.

üfleme çubuğu/ blowpipe
Potadan erimiş cam almada ve date sonra bunu üfleyip şişirerek biçimlendirmede kullanılan, bir ucunda ahşap ağızlık bulunan özel metal boru.

potas camı /
Hammadde kanşımında eritgen olarak potasyum karbonat bulunan cam.
saplı taban / stemmed base
Gövdenin altından cam çekilerek burkulur ve açılarak ayak kısmı meydana getirilir.

sarkma / sagging
önceden şekillendirilmiş parçaların yumuşatılarak bir kalıbın üstüne veya içine akıtılmasıyla oluşturulan şekillendirme.

sarma cam/
Cam eriyiğine batırılarak ikinci bir tabakayla kaplanmış cam.

slllndlrik boyun / cylindrical neck
Kenarları düz ve dik olan boyun.

slllndlrik gövtie / cylindrical body
Gövdenin yanları dik ve yatay kısmı yuvarlaktır.

siyah kalıntılar / black impurities
Cam hamurunun yeterince temiz olmaması durumunda cam kabın iç yapısında görülen siyah benek veya noktalardır.

soğan şekilli gövde / bulbous body
Gövdenin yanları oldukça iç bükeydir.

soda camı/
Hammadde karışımında eritgen olarak sodyum karbonat bulunan cam. Daha çok Akdeniz kıyılarındaki bölgelerde görülür. Bu terim Mısır, Roma, Venedik ve ispanyol camları için kullanılır.

süt gibi aşınma / milky weathering
Yüzeyde meydana gelen ve yavaş yavaş kabın cidar derinliklerine kadar ulaşan, genellikle opak beyaz leke ve çizikler. Daha ilerlemiş durumda siyah veya kahverengi, hatta benekli ve polikrom olabilir. Leke halindeki "süt gibi aşınma" kabın yüzeyine işledikten sonra küçük kristaller halinde pul pul dökülüp geriye oyuklar bırakır.

taş/stone
Camın hammadde karışımının eritlldiği toprak tasın içinde bulunan beyaz kil parçacıklarının hammadde ile karışmasından veya hammadde eritilirken üstünde oluşan beyaz köpüğün tamamen alınmamasından oluşan opak beyaz damlalar veya çizgiler.


taşlama/
Cam kapların ağız kenarı ve dış yüzeylerindeki pürüzlerin, düzensizliklerin giderilmesi için döner çarkla yapılan aşındırma işlemi.

taban / base
Kabın yan kenarlannın altında bulunan tûm alan.
* konveks veya yuvarlatılmış taban (convex or rounded base)
* konkav taban (concave base)
* yay taban (coil base)
* yastık taban (pad base)
* gerçek taban halkası (base with true ring)
* içe itilmiş taban (pushed-in base)
* toru şeklinde taban halkası (tubular base ring)
* parmaklı taban (toed base)
* saptı taban (stemmed base)
tavlama b soğutma /annealing
Tamamlanmış bir camı yavaş yavaş soğutarak sertleştirmek.
Cam içinde oluşan gerilimleri azaltmak için cam ürünlerinin gördükleri işlem. Bu
da iki aşamada olur:
a) Gevşeme: İç gerilimleri önceden saptanan en yüksek sınırın altına düşürmek için, bir cam kütlesinin belirli bir sıcaklığın üzerinde gerektiği kadar uzun süre tutulması.
b) Soğutma: Gerilimleri söz konusu en yüksek seviyenin altında tutmak için camın yavaş yavaş oda ısısına kadar soğutulması.
ters armudî gövde/ inverted-piriform body
Gövdenin şekli ters bir koni veya armut gibidir ve en geniş çap dipte bulunur.

üfleme / blowing
ilk olarak MÖ 1. yüzyıl ortalarına doğru yakın doğuda Suriye-Rllstin bölgesinde uygulanmıştır. Fakat bu teknikten tam olarak yararlanılması, olasılıkla MÖ 1. yüzyılın son çeyreğinde, ortası boş metal bir üfleme çubuğunun kullanılmaya başlamasıyla gerçekleşmiştir, üfleme çubuğu ile havayla şişirme yönteminin birleşmesi, cam endüstrisi için devrim niteliği taşımaktadır. Bu yöntemin uygulanmaya başlamasıyla daha kısa sûrede, değişik biçimlerde ve daha ucuza cam üretilmeye başlanmıştır.

üfleme çizgileri / blowing spirals
Kap üflenirken üfleme çubuğunun ucundaki ılık camın devamlı döndürülmesi gerekir. Bu döndürme hareketi hava kabarcıkları, kalıntılar veya renk bozukluklarının spiral çizgiler halinde görülmesine neden olur. Bunlara "üfleme çizgileri" denir.

Üfleme çubuğu /blowpipe
İçi boş metal cam üfleme çubuğu.

üfleme düz cam / crown glass
Küre biçiminde şişirilmiş camın nobleye geçirilip tekrar ısıtılmasından sonra ortasının açılarak devamlı döndürülmesiyle elde edilen ortası göbekli disk şeklinde cam.

vurma / kick
Cam kabın dibinde çoğunlukla noble kullanımı sırasında meydana gelen basıncın neden olduğu oyuklara verilen isimdir. Rayba dikine tutulmuşsa "sivri" (pointed) meyilli tutulmuşsa "yassı kenarlı" (flat edge)

yakalı ağız / collared rim
Ağız kenarının dışa ve boyna paralel olacak şekilde genişçe aşağı ve yukarı doğru katlanmasıyla oluşan ağız şekli.

yakma /
Asitle yapılan bezeme tekniği. Hidroflorfk asit kullanılarak camın yüzeyi aşındırılır, geride buzlu veya delikli bir yüzey kalır.

yan yüzey / side
Kabın ağız kenarı İle tabanı arasında kalan tüm alan. kap dipten yukanya doğru:
* içe doğru meyilli (inwardsloping)
* dikey (vertical)
* dışa doğru açılan (outsplayed)
* konkav
*düz
* konveks

yastık taban / pad base
Kabın dibine bir parça sıcak cam yapıştırılıp, dışa doğru açılmasıyla elde edilen taban şekli.
üfleme borusunda bulunan ikinci bir kabın dip kısmı ters olarak birinci kabın dibine ilave edilir. Bu ilave edilen kısmın dudak kısımları dışa doğru açılarak bir halka oluşturur ve kap bunun üstünde durur.

yay şeklinde kıvrımlı ağız /coilrim
Ağız kenarı bir veya birden fazla ram ipliği ile süslenir. Bu iplikler ağız kenarına veya yakınına üst üste veya spiral bir şekilde konur.

yay taban / coil base
Cam ipliği halka şeklinde tabana eklenmesiyle oluşan taban.

yumurta şekilli gövde / ovoid body
Gövdenin en geniş çapı tepede veya tepeye yakın bir yerde olan gövde.

yuvarlatılmış ağız / rounded rim
Ağız kenarının etrafı ısıtılıp yuvarlanır. Bu tip ağızları "içi dolu" katlanmış ağız kenarlarından ayırt etmek güçtür.

26 Mayıs 2009 Salı

Cam boncuk yapım teknikleri..



1- Ezme Yöntemi



Camı sıcakken ezerek biçimlendirmek, çok yaygın ve genel bir camcılık yo­ludur. Gerek kolay uygulanması, gerekse ezme yoluyla yapılan biçimlen­dirmenin kolaylıklarını taşıması nedeniyle, bu yöntemde, boncuğun kulla­nılabilmesi için gerekli olan "Delik", pek çok değişik yollarla sağlanmıştır. Ama bunlar arasında en yaygın olanı şudur.



Camın ezilmesi sırasında veya değişik aşamalarında, henüz sıcakken ve yu­muşakken, delik olması istenilen yerde, camın yapısı içine bırakılan ve son­ra çekilip çıkarılan çeşitli malzemelerle sağlanmıştır. Bu yöntemde camın ezilip biçimlendirilmesinde genellikle iki ana yol yaygın olarak kullanılmış­tır.



A- Bir sıcak cam parçasını kendi üzerinde katlayıp ezmek.


B- İki ayrı sıcak cam parçasını üst üste koyup ezerek birleştirmek. Bu yollardaki en önemli özellik, cam tekniği açısından herhangi bir zorlu­ğun bulunmamasıdır. Hatta tam tersine, oldukça kolay bir uygulama ola­rak kabul edilebilir. Ama böyle olmakla birlikte çok yaygın olarak da kulla­nılmamıştır. Burada da teknik bir sorunun varlığından söz edilebilir. Çünkü iki cam parçasının birbiri üzerinde .ezilerek birleştirilmesi sırasında, arada küçük de olsa, hava ve toz parçaları kalabilir. Eğer biçimlendirilen cam saydamsa bu kesinlikle önemli bir sakıncadır. Saydam değilse hiçbir sorun yoktur. Bu yöntemin önemli bir özelliği ise, camı ezmek için kullanılan araç yardımıyla, cam üzerine ilginç biçimler ve simgeler yapılabilir.








2. Sıcak camı delme yöntemi



Gerçekte ezerek cam biçimlendirmenin özel bir durumu olarak düşünebileceğimiz
bu tür uygulamada teknik yönden herhangibir önemli zorluk yoktur. Ama yine de
çok fazla yaygınlaşmamış bir yöntemdir.



1- Sıcak cam kesilir. 2- Uygun bir yere yerleştirilir. 3- Sivri bir araçla ezilerek deli-
nir. 4- Soğutulup (Belki de yeniden ısıtılıp) deliğin çapakları temizlenir, düzeltilir.








3.Cam Malzemesini Kalıp İçinde Eritip Biçimlendirme Yöntemi





Öğütülüp ya da küçük parçalara ayrılıp hazırlanmış olan camın ham malze­mesini, istenilen renk ve biçimde, uygun bir malzemeden yapılmış olan ka­lıp içine doldurup, yüksek ısıda eritip camlaştırmak da bir cam boncuk ya­pım yolu olarak kullanılmıştır. Böyle bir işlem sırasında, gerekli olan de­liği elde etmek için değişik özellikteki malzemeden yapılmış ince çubuklar bu kalıbın içindeki belirli yerlere önceden yerleştirilmiştir. Yüksek ısılardaki camlaşma sırasında bu parçalar ya yanıp yok olur, ya da soğuduktan sonra değişik yollarla çıkartılırlar.






4.Sıcak camı delme yöntemi




Sıcak ve akıcı durumdaki camı, uygun bir yere yerleştirilip, henüz yumuşakken siv­ri bir araçla ezerek delik açmak, camcılık tarihinin hemen her döneminde kullanıl­mıştır.





5.Döküm Yöntemi



Eritilmiş camın, uygun bir kalıp içine dökülerek biçimlendirilmesi de camcı­lık tekniğinin ilk günlerinden beri uygulanan10 bir yoldur. Bu yöntemle de ilginç sonuçlar" alınmıştır. Döküm yöntemi, zaman içinde çok gelişmiş ve boncuk dışında pek çok tür­de cam yapımı için kullanılmıştır. Bugünkü camcılık alanında bile uygula­ması vardır. Belirli bir el ustalığı gerektirmesi ve daha da önemlisi camın kendi yumuşak biçimini almasına yardım ettiği için özel bir önem taşır.






6. Sıcak Camı Şişirip Çekerek Boru Yapma Yöntemi



Sıcak ve akıcı durumdaki camı üfleyip içi boş bir küre yaptıktan sonra, bir ucundan tutup çekilince küre uzamayaya başlar. Çekmenin hızına bağlı ola­rak ince ya da kalın bir boru biçimi alarak soğur ve katılaşır. Soğutulduktan sonra istenilen boyda kesilir. Elde edilen şey, ortası delik bir boncuktur. Bu yöntemde, kullanılan cam küre tek renkteki camdan hazırlanmışsa, so­nuçtaki boncuk da o renk olur. Ama eğer çok değişik yollarla ve çok değişik renklerden oluşan bir küre hazırlanıp bundan boru çekilirse, elde edilen bon­cuklar da renk ve biçim açısında çok etkili sonuçlar verir. Ancak çekme yöntemi çok eski bir yol değildir. Günümüzde de bu amaçla kullanılmaktadır.






7. Sıcak camı şişirip "Çekerek" boru yapma




Bu yöntemde, çok değişik yollarla ve çok değişik renklerle hazırlanabilecek olan cam küre bir ucundan "Çekilirse", elde edilen boncuklar da renk açısından çok ilginç sonuçlara ve yorumlara ulaşır.

En erken cam yapım tarifi...Antik Metinlerden..



Camcılıkla ilgili bazı eski belgeler bugüne kadar gelebilmişlerdir. Ama ba­zen "Yazılmış" bazen de "Yapılmış" olan bu belgeler hep "Sonuçtaki ürün"-dür. Çünkü binlerce yıllık geçmişiyle cam boncuğun kendisi karşımızda sa­pasağlam durmaktadır. Bu cam boncuğun nasıl biçimlendirerek yapılmış ol­duğu da genellikle teknik yönden anlaşılabilir. Üstelik bu konuda belgeler yönünden şanslı da sayılabiliriz. Çünkü geçmişteki cam tekniği ile ilgili bir­çok belge vardır. Bunlar arasında ilginç olan örneklerden birisi, Bağdat ya­kınlarında meydana çıkarılmış olan İÖ. 1690-1696 "Gulkishar" dönemin­den kalmış olduğu anlaşılan bir çivi yazılı tablettir. Bu tablette yeşil "Sır"in yapılması şöyle anlatılmaktadır.
... Bir "mina", "zuku-camı"nı (Kum ve kül ile yapılan ilkel cam) 10 "shekel" kurşun, 15 "shekel" bakır, yarım "shekel" küherçile ve ya­rım "shekel" kireçle karıştır. Bunları birlikte potada erit, sonuç "kur­şunlu santu-camı" (Bir tür kırmızı cam) olur... ... Bir "mina", "zuku-camı"nı, 10 "shekel" kurşun, 14 "shekel" bakır, 2 "shekel" kireç, 1 "shekel" küherçile ile karıştır. Bunları potada erit ve sonuç "Akkadian santu-camı" olur... ... Seramiği "yeşillendirmek" (Sırlamak) için, içine sirke ve bakır doldur, üç gün sonra yüzeyinde bir birikinti olunca içindekini boşaltıp çamuru kurut; Eğer görünüşü mermer gibi olmuşsa, her şey iyidir. Şimdi, eşit ölçüde "Akadian" ve "kurşunlu santu-camı" al ve birbirine karıştır. Bu karışım birlikte eritildiği zaman, 1,5 "shekel", "zuku-camı", 6,5 "grain" küherçile, 6,5 "grain" bakır ve 6,5 "grain" kurşun'dan olu­şan karışım ile yeniden karıştır. Hepsini birlikte erit, bu karışımı bir gün beklet, sonra dışarı al ve soğut...




Tablet şöyle devam ediyor:
... Kaba bu sırı doldur, boşalt. Sonra onu pişir ve soğumaya bırak. Sonu­ca bak; eğer sır mermere benziyorsa herşey tamamdır. Onu yeniden fı­rına sok ve pişir... ... (Üst sır için) 1 "mina", 2 "shekel", zuku-camı'nı al, 15 (grain) bakır, 15 (grain) kurşun, 15 (grain) küherçile ile birlikte al. Kireç eklemeye ge­rek yok. Sonuçta oluşan sırı incele, sonra onu kap olarak kullanmak için deriden yapılmış taşıyıcı torbasına yerleştir... Bu tablet, "Tebet" ayının 24. günü, "Gülkishari"nin kral olduğu yılın tari­hini taşımaktadır.
Bu şaşırtıcı tablet iki yönden ilgi çekicidir.



Bunlardan birincisi, tablet antik çağlardan kalmış olmakla birlikte bugün bile teknik yönden herkesin uygulayabileceği kadar ayrıntılı bir tanımlama yap­maktadır. Ama isimlendirilen ham malzemenin belirsiz görünmesine karşı­lık, bu karışım modern malzemelerle de adım adım izlenerek uygulandığın­da, tam ve uygun bir sonuç elde edilebilmektedir.


İkinci önemli noktaysa, tabletteki bilginin kesin ve teknolojik doğruluk ta­şıyan anlatımıdır. Yazar, izlenecek aşamaları sıralamakta, istenilen sonuca kesinlikle ulaşılacağını söylemekte ve bu arada, "Kutsal" hiçbir destekten ya da aracıdan söz etmemektedir.



Bunun yanında, Asur kralı Asurbanipal'in 1000 yıl sonraki hükümdarlığı za­manından kalmış olan tabletlerde de aynı cam karışımları bulunmuştur. Bunlarda da cam ustasının cesaretle açıkladığı bir dizi kolay uygulanan ve açık tanımlar vardır. Hatta kullanılan dil daha çok şöyledir: "Böyle yap; Sonuç şöyle olacaktır".

24 Mayıs 2009 Pazar

Ve nazar boncuğu yaşamımızın tüm alanlarında...



















































































































































































































Nazar boncuğu ile ilgili videolar...

Nazar Boncuğu ya da Göz Boncuğun Kökeni…




Anadolu’da bulunan en erken cam boncuklar, Boğazköy kazılarında, Büyük Kale IV-D evresine ait olup M.Ö. 1700 yıllarına (Assur Ticaret Kolonileri Çağı’nın sonları) tarihlenmektedir. Bunlardan Büyükkale IV evresine tarihlenen dikdörtgen biçimli bir boncuk parçası en erken cam buluntu özelliğini taşımaktadır. Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi koleksiyonunda yer alan bu boncuk, cam tarihi içinde M.Ö.2.binde çok bilinen bu tür cam boncukların Anadolu’da da tanındığını göstermektedir.
Boğazköy kazılannda bulunan boncuklardan en erkeni, Büyükkale IV-D evresine, Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nın sonlarına, MÖ. 1700 yılı öncesine tarihlenmektedir. Alişar’da da Boğazköy kazılannda bulunmuş olan en erken tarihli boncuklann benzerlerine rastlanmıştır. Alişar Hitit tabakalannda birbiri içine girmiş dairelerden oluşan süslemeye sahip ‘göz boncuklannın’ yaygın olduğu görülmektedir. Afyon – Yanarlar Hitit mezarlığı buluntuları arasında da küp mezarda ele geçirilmiş olan cam boncuklar bulunmaktadır. Kalkolitik dönemin P.T. eserlerinden tanınan ilginç bir süslemeye sahip göz boncuklarının yaygın olması, bu boncukların Kalkolitik geleneği sürdürmüş olabileceği görüşü ile de açıklanmaktadır. Afyon-Yanarlar Hitit mezarlığı buluntuları arasında da küp mezarlarda ele geçirilen cam boncuklar bulunmaktadır. Yine Afyon’da yapılan Kusura kazılarında ve Gordion’da da M.Ö.2. bine ait cam boncukların bulunduğu belirtilmektedir. Kaman Kalehöyük kazılarında da son yıllarda III b- Eski Hitit Çağı’na ait tabakalarda buluntular arasında fayans veya cam küçük heykel tanımıyla, bir buluntudan bahsedilmektedir. Sonraki yıllarda bu buluntular, cam boncuklar olarak tanımlanmıştır. Boğazköy’de ele geçen bir diğer önemli cam buluntu ise yukarı şehir I-B tabakasından gelen çıplak kadın formundaki cam Pandantiftir (kolye sarkacı). Bu eserin de dahil olduğu cam pandantifler M.Ö. 2. bin cam sanatında iyi tanınmakta ve oldukça geniş bir coğrafi yayılım göstermektedir.
Açık kalıba döküm tekniğinde üretilmiş ve hepsi de mavi renkli camdan yapılmış bu pandantifler; kare biçiminde bir kaide üzerinde duran, elleriyle göğüslerini tutan çıplak kadın figürleri biçiminde olup, tanrıça Astarte’yi betimlediği var sayılmaktadır. Boğazköy örneği M.Ö. 14.yy.’a tarihlenmekte ve Hitit başkenti Boğazköy’e Suriye- Filistin kıyısından ithal edilmiş olduğu öne sürülmektedir. Birçok dünya müzesi koleksiyonunda yer alan bu grubun bir örneği de Yunanistan’da Mykenai’de bulunmuştur. M.Ö.2. Binde üretilmiş ve pek çok alana yayılmış olan Myken cam boncukları ise, mavi camdan, küçük ve yassı tabletler halinde olup, yatay deliklidir. Miken cam boncukları özellikle Batı Anadolu’da yer yer bulunmaktadır. Bunlar 1963 yılında Prof. Dr. Yusuf Boysal başkanlığında yapılan Bodrum Ortakent Müsgebi kazılarında, dromoslu bir mezar içinde bulunmuştur. Halen Bodrum Müzesi Cam Salonunda sergilenmekte olan bu boncuklar M.Ö.14-13.yy.a tarihlenmiştir. Müsgebi kazısında bulunan boncuk dizisi saç buklelerini andırır bir biçime sahiptir. Bu boncukların diadem244 parçaları olarak, mezarlarda baş üzerine yerleştirilmekte olduğu öne sürülmektedir. Olympia yakınında 3 ayrı oda mezarda ele geçen Myken boncuklarının kafatasına yakın konumda bulunmuş olmaları, bu görüşü desteklemektedir. Buna göre Müsgebi örneklerinin de bir diademe ait parçalar olması mümkün görünmektedir. Son yıllarda İzmir ili, Menemen ilçesi, Kesik köyü sınırları içinde yer alan ve 1985 yılından buyana Panaztepe kazısında da, Myken III A-B evrelerine (MÖ 14-13.yy) ait tholos mezarlarda rozet biçimli ve yassı Myken cam boncukları bulunmuştur. Buluntular, M.Ö. 2. binde yassı Myken cam boncuklarının yaygın olarak özellikle Batı Anadolu’da görülmeye devam edeceğinin işaretini vermektedir.
Panaztepe kazılarında Geç Tunç Çağı mezarlarında önemli miktarda ortaya çıkan bu buluntular özellikle Myken dünyası ve Anadolu için büyük önem taşımaktadır. Yüzlerce parçadan meydana gelen süs eşyaları arasında yer alan oldukça iyi korunmuş 17 adet tüm cam boncuk dışında, aynı tür objelere ait muhtelif kırık parçalar da bulunmuştur. Söz konusu eserlerin bulunduğu Panaztepe A ve B tholosları, buluntularına göre Geç Myken III A-B evrelerinde (MÖ 16-11.yy.) kullanılmıştır.
Dolayısı ile boncuklar da bu zaman dilimi içinde bir tarihe aittir. Yukarıda bahsedilen Müsgebi ve Panaztepe kazılarında bulunan Miken cam boncukları ile bağlantılı olarak, yine aynı dönem, Kaş Uluburun batığında yapılan sualtı araştırmaları sırasında bulunan cam külçeler, Geç Tunç Çağında camın hammadde olarak ticaretinin yapıldığını ortaya koyması açısından dikkat çekicidir. Antalya Kaş Uluburun açıklarında seyretmekte iken M.Ö. 1300 dolaylarında batan gemide yapılan su altı kazılarında bulunan koyu mavi renkte cam külçeler, cam ticaretiyle ilgili önemli belgelerdir. Bunlar yaklaşık 5-7 cm yüksekliğinde ve alt yüzü üst yüzeyinden biraz daha geniş, aşağı doğru hafif genişleyen silindirimsi ingotlardır (külçe). Benzer külçeler, Mısır’da Tell el- Amarna’da (Antik Akhetaten), özellikle cam ve sır atölyelerinin bulunduğu alanda, 1993’de yapılan kazılarda ortaya çıkan pişmiş toprak kalıplar içinde de bulunmuştur. Bu kalıplar ve içinde bulunan külçelerle, Kaş-Uluburun Batığı’nda bulunan külçeler arasında karşılıklı bir ilişkinin söz konusu olabileceği ileri gürülmektedir. Çünkü Tell el-Amarna’da bulunan silindir biçimindeki kaplar ve ingotlar, ölçü, biçim ve her birinin mavi cam olması bakımından birbirine çok benzemektedir.

Hititler’de İlk Cam Boncuk Yapımı…


Anadolu ‘da ele geçen en erken tarihli cam buluntular, boncuklardır. Bilinen en erken cam boncuklar da, Anadolu’ya hemen komşu bir merkez olan Tell-Cudeyde’ de saptanmıştır ve yaklaşık olarak M.Ö.3. bin başlarına tarihlendirilmektedirler.
Anadolu’da Hitit yerleşimlerinde oldukça az sayıda cam eser ele geçmiş veya yayınlanmıştır. Veriler çok kısıtlı olduğu için bu eserlerin gerçek Hitit üretimi mi, yoksa ithal mi olduklarım şu an saptamak mümkün değildir. Ancak Boğazköy’de bulunmuş olan bazı tabletlerde cam üretimi için reçetelerin yazılı olması, cam üretme teknikleri hakkında bilgi sahibi olduklarını göstermektedir
Hitit’lere ait bir metin fragmanında şu cümleler geçmektedir:
“Bundan sonra koyar dokuz ekmeği,…
Bir kulplu kabı, glazürlü,…
Sondu camı, dussu camı, hiç biri...
Marhasitu camından…
Nereye giderse,…”
Santu camının, toz malachite veya turkuaz katılmış yeşil camdan oluşmuş olduğu düşünülür. Bazı araştırmacılar ise kan kırmızısı olduğunu söylerler. Dussu camımn ise kaya kristali ya da saydam cam olduğu düşünülmektedir. Marhasitu Asurca’da ve Akadca’da da geçmektedir. Marhasitu, Huni kelimesi Parashina ile aynı anlama gelmektedir, bu da bir tür camı ifade eder Şimdilik Hitit cam üretimi ile ilgili olabilecek tek materyal kanıt ise Boğazköy kazılarında ele geçen ve cam boncuk yapımında kullanılmış olduğu sanılan bir taş kalıptır Boğazköy’de bulunmuş olan cam metinlerinin, çağdaşları olan Orta Babil cam metinleri ve Niniveh’deki Asurbanipal kütüphanesinde ele geçen tabletlerde görülen Akadca metinlerle benzerlik göstermektedirler: Bunlar, Mezopotamya metinlerinin geleneğini sürdüren, onların çevirileri niteliğinde belgelerdir

Camın Ateşle Dansı...


Alevli, ateşli “Cam fırınıyla”, bu fırının önünde çalışan “Cam ustası” san­ki binlerce yıldan beri ikiz kardeş gibi olmuşlardır. İkisinin arasında, durup dinlenmeden birbirine alıp verdikleri, biçimlendir­dikleri malzeme de camdır. Binlerce yıl içinde hem alevle-cam, hem de camla-usta arasında çok ilgi çekici bir denge oluşmuştur. Alev camı eritir, “Su gibi” yapar, cam ustası da bu sıvıyı alıp “Soğutarak” biçimlendirir. İşte bu hiç değişmeyen üçlünün arasında, yazılı, kayıtlı olmayan ve neredey­se bir “Destan gibi, kuşaktan kuşağa aktarılan” bilgiler, bu ilgi çekici işin “Püf noktası” olarak süregelmektedir.
Arada gidip gelenler ve zaman içinde değişenler ise, yalnızca cam yapımında kullanılan birkaç katkı malzemesidir. Gerçekte hiç de saydam ve parlak ol­mayan camın temel malzemesi, alevlerin ortasında eriyip su gibi akarken bir­den cam ustasının elinde biçimlendirilip soğuyunca da herhalde bu işe çok şaşırır: Çünkü artık pırıl pırıl renkli ya da saydam bir şey olmuştur, yani cam olmuştur…
Binlerce yıllık geçmişleriyle, günümüze kadar yaşayarak gelebilen ve çeşitli ilginç tekniklere dayalı olan sanatlar vardır. Bu sanatların bir kısmı uzun süren öyküleri içinde önemli teknik gelişmeler geçirmişlerdir. Cam yapımı da binlerce yıldan günümüze kadar yaşayarak, gelişerek gelebilen ve kendi ne göre çok ilginç özellikler taşıyan bir tekniğin sanatıdır. Ama bir an bu işin özüne bakarsanız, bu çok uzun zaman içinde, temel ilkelerin gerçekte hiç değişmediği kolayca görülüverir. Belki de değişen, yalnızca bugün kulla­nılan teknolojinin ulaştığı olağanüstü “Büyüklüktür”. Cam üretimi yapılan bir yere girildiği zaman, günlük hayatta pek karşılaşıl­mayan, çok değişik bir çevreyle karşılaşılır. Genellikle içinde çalışılan çevre karanlıkçadır. Yalnız, camın eritildiği fırınların ağızlarından şaşırtıcı parlak­lıkta alevli ışıklar saçılmaktadır. Önce bu özellik görülür. Sonra da, bu fı­rınlarda erimiş bulunan, alevler saçan ve su gibi akıverecek kadar yumuşa­mış olan camı biçimlendiren, “Sessizce ama hep hızla çalışan ustalar” dik­kati çeker.
Böyle bir ortamda, ilk bakışta sanki “Telaşlı ve karışık bir koşuşma” var­mış gibi gelir insana. Oysa burada çalışanların hepsinin de “Kendine göre”, ama çok “Kesin” bir görevi ve bir anlamda izlediği “Rota”sı vardır. Çoğu kere camcılık tekniğindeki ustalık, bir anlamda “Geriye sayma” olayı olarak kabul edilir. Bu geriye sayma, potadan alınan sıcak ve akıcı durum­daki camın soğuyup katılaşması için geçen çok kısa süreye bağlıdır. İşte bü­tün ustalık bu kısa süre içinde, biçimlendirmeyi yapıp bitirmeye dayalıdır. Bu yüzden camcılıkta saniyeler bile dikkatle kullanılır. Bu kalın çizgilerle özetlenen özellik, ister teknik yönden çok ilkel olsun, is­terse de çok gelişmiş bir teknoloji uygulansın, camcılık sanatının her alanı için geçerlidir. Bu yüzden cam yapımında, her ne olursa olsun hiç kaçınıla-mayan belirli birkaç temel ilke vardır.
Bunların birincisi ve belki de en önemlisi, camın “Saydam” olmasıdır. Di­ğer deyişle, “Malzemesi görünmez olan bir biçimdir”. Ama boncukçuluk için saydam olmayan bir cam yöntemi bir anlamda zorunlu olmuştur. Çün­kü ilk camcılık örnekleri saydam değildir. Saydamlık çok sonradan elde edi­lebilmiştir.
ikincisi ise yüksek ısılarda eritilip hazırlanan ham malzemenin, çok kısa bir sürede ve genellikle “Bir defada son biçimine ulaştığı” bir üretim tekniğine dayalı olmasıdır.
Her iki yolda da cam yapımı ve sanatı açısından çok ilginç sonuçlar alınmış­tır. Ama asıl şaşırtıcı olan ise, sınırlı gibi görünen bu özelliğine karşılık, yüksek ısıların içinden, alevlerin arasından, ustalıkla ve zorlukla ortaya çıkartılan cam biçimlerin sonsuz bir zenginliğe ulaşabilmesidir. Bugün hemen herkes için çok olağan birşey olarak kabul edilmiş olan cam, yüzlerce yıl önce neredeyse “Sihirler dünyasından gelen”lerin yaptığı bir sa­nat olarak kabul edilmişti. Uzağa gitmeye gerek bile yok. 60, 70 yıl önce bile cam çok pahalı bir malzemeydi.
Cam sanatının bu “Sihirli” gibi görünen yanı nereden çıkmış olabilir? Bu­nun yanıtı, belki de camın hiçbir başka malzemede olmayan pekçok “Şaşır­tıcı özellikleri” taşımasında aranabilir.
Gerçekten bir an gözümüzün önüne şunları getirelim. Kum, kireç, soda gibi birkaç kaba görünüşlü malzemeyi özel potalarda 900-1000 °C derecelerin üze­rine çıkardığımız zaman bu katı karışım su gibi oluyor. Sonra bu sıvıyı çok özel tekniklerle ve araçlarla, eritildiği potadan alıp biçimlendiriyorsunuz ve soğuyup katışalan bu şey sonuçta saydam ya da renkli, ama pırıl pırıl bir cam oluyor.
Bütün bunları özetlemek gerekirse, ister geçmişin ilk bakışta ilkel gibi görü­nen, ama çok değişik bir tür bilgi gerektiren Antik Akdeniz camcısı olsun, isterse de günümüzün en ileri tekniğini kullanan endüstrisindeki camcı ol­sun, her ikisi de “Alevle ateşle” ikiz kardeş gibidir.

Asur Cam Sanatı…


İ.Ö. I. binde, cam sanatında yeni bir dirilme yaklaşık VI. yüzyıldan itibaren yaşanmaya başlar. Cam bu dönemde, yüzyılın ikinci yarısından itibaren, daha çok Fenikelilerin yaptığı fildişi eserlerin üzerinde kakma olarak da kullanılmaya başlanır. Bu dönemde her bölge kendine özgü üretimlerde bulunur. Cam ustaları daha çok, geçen dönemde yapıldığı gibi yan değerli taşlan taklit eden opak camlar yerine, saydam renksiz ya da saydam yeşilimsi renkli camdan, kaya kristalini ve diğer saydam taşlan taklit eden eserler yapmayı tercih etmişlerdir. Turkuaz ve lapis gibi taşlann taklit edilmesi ortadan kalkmıştır.
Bu tür camlardan üretilen eserler daha çok “Döküm ve kesme tekniğinde yapılıyordu . Bunlar, İ.Ö. IX. yüzyıl ile VII. yüzyıl arasında Assur’da karşımıza çıkan, taşı taklit eder biçimde çok kaim saydam camdan yapılmış kaplardır. Döküm ve kesme tekniğiyle yapılan bu tür cam eserlerin en güzel örneği, Sargon II Dönemİ’nden (İ.Ö. 721 – 705 ), üzerine kazınarak aslan işlemesi ve çivi yazısıyla “Assur Kralı Sargon’un Sarayı” yazılı bir bodur alabastrondur. Bu tür eserler İ.Ö. VI. yüzyılın sonlarında, Assur krallığı ortadan kalkana kadar devam etmektedir. Bu cam kapların yapıldığı yer ve yapanların kim olduğu tam bilinmese de Assur saraylannda çalışan Fenikeli cam ustalannm yapmış olduğu kabul edilmektedir

Anadolu’da Cam Sanatının Gelişimi…



Antik dünyanın diğer bölgeleriyle kıyaslandığında Anadolu cam endüstrisinin ihmal edilmiş olduğunu üzülerek görmekteyiz. Şimdiye kadar, bu endüstri ile ilgili bilgilere yalnızca arkeolojik kanıtlarda rastlanmıştır. Örneğin Plinius, Alaband camından bahseder. Fakat, artık konuyla ilgili yeterli deliller birikmiş ve ortaya oldukça aydınlatıcı ve büyüleyici bir hikâye çıkmaya başlamıştır.
Ulu Burun Batığı, Türkiye’nin güney sahillerinde meydana gelmiş en erken cam ticareti ile ilgili kanıtlar ortaya koymaktadır. Geminin yük kısmında bulunmuş olan külçe camlar bize hem Geç Bronz Çağ cam üretim merkezleri hakkmda, hem de işlenmemiş camm ticareti ve bunun üretim merkezinin kaynağından oldukça uzakta olan yerel atölyelere dağılımı hakkında bilgi vermektedir. Aynı şekiFde Boğazköy’de bulunmuş olan parçalar halindeki bazı metinler cam yapım reçeteleri vermektedir. Her ne kadar şimdiye kadar Hintliler tarafmdan üretilmiş herhangi bir cam eser kayıtlara geçmemişse de, bu reçeteler Hititlilerin cam üretimiyle ilgilenmiş olduklarım göstermektedir.

Anadolu’da bulunmuş olan erken dönem cam eser, MÖ 8. yy ortalanna tarihlenir. Orta Anadolu’da Frig Krallığı’nın başkenti Gordion’daki P Tümülusü’nde bulunmuş olan bu eser, ince ve renksiz camdan yapılmış bir kâsedir. Otuziki adet merkezden çevreye doğru açılmış çiçek yaprağı ile dekore edilmiş olan bu kâse, kesme yöntemiyle bezenmiş ve günümüze kadar kırılmadan korunagelmiş en eski örnektir.

Biçim ve bezeme olarak çağdaş Asur ve Fenike yerleşim yerlerinde bulunmuş olan madeni kâselerin tam bir benzeridir. Bu nedenle, bu parça Asur Kraliyet sarayından bu yörede yaşamış bir prense, büyük olasılıkla hediye olarak yollanmış önemli bir parça olarak değerlendirilmelidir. Efes’teki bir cam kâsenin de özel üretilmiş Pers metal kâseleri taklit ettiği düşünülmektedir. Pers lmparatorluğu’na giden Atinalı bir elçi böyle bir “ekpomatd’âası şarap içtiğini anlatır.
MÖ 6. yüzyıl ortalarında Anadolu’da cam üretiminin yapıldığına dair kuvvetli kanıtlar vardır. Bu kanıtlar Sart’da, lidya Dönemi’ne tarihlenmiş bir ev kompleksi içinde yer alan küçük bir atölyeden ele geçirilmiştir. Bu atölye büyük olasılıkla MÖ 547-542 yıllan arasında şehrin Akamenid Kralı Büyük Kyros tarafından zaptedilmesi sırasında tahrip olmuştur.
Bu iki olay arasında geçen yüzyıllar boyunca, antik dünyanın diğer taraflarında olduğu gibi Anadolu’da da cam endüstrisi oldukça gelişmiş olmalıdır. Fakat maalesef üretilmiş olan eserler dışında, bu endüstriyle ilgili pek fazla kanıt yoktur. Ancak, birkaç tane cam fırını tespit edilmiş; Şart dışında Porsuk Höyük’te ve Anamur’da da cam üretildiği saptanmıştır. Arkeoloji, antik çağ endüstrisine ait fiziksel kalıntılara dayanan net bir tablo çizene kadar, bizler araştırmalarımızı tipolojik çalışmalara ve bölgesel farklılıklann saptanması için yapılmış dağılım örnekleri analizlerine dayandırmak zorundayız. Bu tip çalışmalara ve analizlere dayanılarak, iç kalıplama yöntemiyle yapılmış eserlerin Türkiye’de üretilmiş olabilecekleri önerilmiştir.166 Aynca bazı Roma cam tiplerinin de, Anadolu’da bulunan bazı merkezlere atfedilmesiyle ilgili çalışmalar vardır.
Cameo camlarına çok iyi bir örnek teşkil eden bugün Corning Museum’un koleksiyonunda yer alan, MS 1. yy’a tarihlenen Morgan Kâse’si Bithynia Bölgesi’nde, Karadeniz kıyısında ye ralan Ereğli Herakliea’da bulunmuştur.

Cameo tekniği; mücevher yapımında özellikle pendant, gemma, yüzük taşlarının yapımında Hellenistik dönemden başlayarak uygulama alanı bulmuştur. Cameo tekniği, renkli taşların üst üste konması ve en alttaki tabakanın fon oluşturacak şekilde üsttekilerinin kabartma biçiminde işlenmesi prensibine dayanan bir dekor tekniğidir. Bu yarı değerli taşlarda cameo tekniğinin en çok kullanıldığı taş, onyx’dir. Roma döneminde cam kaplara uygulanan bu teknik, cam ustaları için renk seçimlerinde oldukça dikkat gerektiren zahmetli bir dekor tekniğiydi. Bu nedenden pratikte hiçbir zaman yaygın dur Roma dönemi cameo teknikli camlarda iki dönem saptanmıştır. İlk dönem, erken imparatorluk dönemidir. Bu dönem yaklaşık olarak İ.Ö.25 ile İ.S. 50, 60 yılları arasındaki zaman dilimidir. İkinci dönem ise geç imparatorluk dönemidir. Bu dönemde İ.S. 3.yy.’ın ortaları ile İ.S. 4.yy.’ın ortalarıdır. Fakat bu dönem sadece bir adet cameo tekniğinde cam bulunmuştur. Cameo dekor tekniği; serbest üfleme, kalıba döküm ve cam panellerde kullanım alanı bulmuştur. Türkiye’nin Karadeniz sahillerinde antik adı Herakleia Pontika olan günümüzdeki adı ise Karadeniz Ereğlisi olan bölgede cameo dekor tekniğiyle yapılmış, Morgan adı verilen kase bulunmuştur. Whitehouse, Morgan kabının kalıba döküm ya da serbest üfleme tekniğinde yapılmış olduğunu belirtir. Morgan kasesi, şeffaf mavi üzerine opak beyaz camdan yapılmıştır. Üzerindeki betimlemede Dionisyak bir ritüel gerçekleştirilmektedir.
Küresel gövdeli şişeler, Suriye-Filistin, Kıbrıs ya da Mısır cam endüstrisinde çok sayıda görülmemektedirler. Örneğin çok önemli bir cam eser grubu niteliğindeki, pek çok cam kabın ele geçtiği Kıbrıs, Limassol, Qasis mezarında sadece bir adet küresel gövdeli şişe ele geçmiştir. Küresel gövdeli sürahilerdeki “yakalı” ağız kenarı batıda fazla tanınmayan bir türü oluşturmaktadır. Cam aryballos’larda görülen “yakalı” ağız kenarı formunun Doğu Akdeniz’de belli bir üretim bölgesi ya da bir merkezine ait olması gerektiği düşünülmekte ve bunun olasılıkla Batı Anadolu’da belki de Bergama yakınlarında yer alabileceği öne sürülmektedir. Kuzey Karadeniz’deki Roma merkezlerinden ele geçen cam eserler arasında küresel gövdeli bir şişe ile aynı formun tek kulplu bir örneği de bulunmaktadır.

Harden, çarkta kazıma dekorlu çift yazılı kaselerin kökenin dekor ve içerik açısından oldukça benzer olduğunu ve bunların olasılıkla Batı Anadolu’da bir atölyede üretildiğini savunur. Sorakina; bu atölyelerin Anadolu sahillerinde olasılıkla Pergamon yakınlarında bulunduğunu ileri sürer. Isings ise cam kaselerdeki Grekçe yazıların Yunanlı sanatçılar tarafından ya da Yunanlı müşteriler için üretidiğini ve İ.S. 3 ve 4.yy. boyunca kullanılan bu camların kökeninin büyük olasılıkla yakın doğu olduğunu savunur. Kazıma çizgilerle dekore edilmiş olan camlara Roma imparatorluğu sınırları içerisinde rastlamak mümkündür. Ancak Batı Anadolu bölgesi, diğer üretim bölgelerine göre daha kaliteli üretim yaptığı için diğer bölgelere göre daha ön plandadır.
Harden’in tanımladığı çarkta traşlanarak yapılan çapraz-çizgili band dekorlu kase sınıfına girmektedir. Harden, çarkta yapılmış çapraz çizgili banda sahip kasede ki ve çift-çizgili yazının kökenin Anadolu olduğunu savunmaktadır. Tire’nin Çobanköy köyünde bulunan ve daha sonra Tire Müzesi’nde sergilenmekte olan tam olarak korunmuş örnek, Klaros’da bulunmuş örneklerle pareleldir. Isings Form 96b ile tanımlanan yarıküresel kase ise bu formun dekorlu örneğidir. Bu formun en erken örnekleri İ.S. 2.yy.’da görülmektedir. Erken örneklerde ağız perdahlanmış iyi üretimdir. Geç örneklerde ise genellikle ağız işlenmeden bırakılır ve erken örneklere göre daha kötü bir üretim gösterirler.

Camın keşfi…Herşey ateşle başladı…


Romalı yazar Plinius cam yapımının başlangıcıyla ilgili bize şu bilgileri aktarmaktadır: “Suriye’de Fenikeliler zamanında Karmel (Karmelus) Dağı’nın alçak tepeleri arasında Candebia adında bataklık bir alan vardır. Belus nehrinin bu bataklıkta başladığı ve sekiz kilometre kadar aktıktan sonra Ptolemais şehri yakınında denize döküldüğü sanılır. Çamurlu birikintilerle dolu ve oldukça derin olması nedeniyle nehrin dibindeki kum, ancak suların çekilmesi ile ortaya çıkardı. Bu kumlar dalgalarla çalkalanarak çamur ve yabancı maddelerden ayrılıp temizlenirdi. Deniz suyunun acılığının bu kum üzerinde temizleyici rolü olduğu ve bu etki olmadan kumdan hiç fayda gelmeyeceği sanılırdı. “Rivayete göre ‘güherçile’ dolu bir gemi burada demir atar ;gemi tayfaları kıyıda yemek hazırlarken odun yakmak üzere bir ocak kurmak isterler. Civarda taş bulamadıklarından gemiden getirdikleri güberçile blokları bir ocak yaparlar. Odunları yakınca kum ile güberçile’nin birlikte erimesiyle o zamana değin bilinmeyen saydam bir sıvının ocaktan sızdığını görürler. Böylece cam bulunmuş olur”.
Bu öykünün gerçek olup olmadığını bilemiyoruz ancak akla yakın bir olaydır.Çünkü, odun ateşinin camlaşmayı sağlayacak ısılara ulaşıp ulaşmayacağı tartışılmıştır. Ama yapılan deneylerde malzeme uygun düzenlenmişse camlaşmayı sağlayabilecek ısıya ulaşabildiği kanıtlanmıştır. Ama şunu da unutmamak gerekir ki kum bulunan ve ateş yakılan her yerde böyle örneklerin her zaman bulunmuş olması gerekir. Cam geçirdiği her aşamasıyla bugünkü durumuyla da bir ‘yüksek ısı’ sanatıdır. Plinius tarafından anlatılan örnek hiç kuşkusuz gerçek olabilir ama buna bile gelmeden, o dönemlerin seramik ustalarının seramikte kullandığı sırlama tekniğinin gerçekte bir ‘cam kaplama’ diyebileceğimiz işlem olduğunu bildikleri kesindir. Bu sır, malzeme olarak bir anlamda camdır. Ve bu sırın kendi başına kullanılıp camsı ürünler elde edildiği bilinmektedir. Cam tarihinin ilk örneklerinin pek çoğu, seramikten cama geçildiğini gösteren izler taşımaktadır. Cam yapay olarak üretilmeden önce her zaman doğada doğal olarak bulunmaktaydı. Obsidiyen adı verilen malzeme gerçekte doğal camdır. Obsidiyen, camın tipik özelliklerini taşıdığı için çeşitli dönemlerde, değişik yöntemlerle biçimlendirilmiştir. Bu yolla araç olarak kullanılması çok yaygındır. Böyle bir açıdan bakılırsa, camcılık ürünlerinin, bugün anladığımız anlamdaki işlevlerinden çok daha önce bir balta, bir bıçak ya da mızrak ucu olarak kullanılması ilk camcılık örneği olarak kabul edilmelidir.